Kitaba olan ilginiz, ve yorumlarınız için çok teşekkür ederim.
•
"Tökezlemeyi ne zaman keseceksin. İnsan gibi yürü artık ahmak."
Arkasından ittirilen büyük ellerle tökezleyen Yoongi, ince bacaklarının birbirine dolanmasıyla, diz boğumlarına sert bir tekme yemişçesine yere savruldu.
"Sikik herif." Yoongi'nin omuzundan kavrayarak sertçe doğrulttu. "Kalk hemen."
Yoongi'nin bedenine sinir hükmederken, titreyen bacaklarını hizaya sokmaya çalışarak ayağa kalktı.
Kurtuluşu yoktu. Uzun zamandır yürüdüğü de söylenemezdi. Bacakları birbirine dolanırken, yol boyu azar işiteceğinden emindi.
Işıklandırılması bol bir yerden geçiyordu. Dolu asansöre binmek yerine, dikkatlerden uzak yangın merdivenlerinden yukarı doğru çıkmaya başlamışlardı. Canı yanıyordu, bacakları sızlıyor ve kemikleri son derece isyan ediyordu.
Her adımında vücudundaki yaralar yanıyor, karnının sol köşesine ağır sancılar saplanıyordu. Buna rağmen tökezleyerek ilerledi. Ona seçenek bırakılmamıştı.
Daha önce görmediği aydınlatmayı, girdikleri odada görmüştü. Gözlerini alan ışıklar yüzünden elini yüzüne siper etti. Böyle şeylere alışkın değildi.
"Şimdi, on dakika veriyorum sana."
Yoongi anlamamıştı. Döndü ve arkasında duran uzun boylu adama baktı.
"Leş gibi kokuyorsun, bütün dikkatler üzerinde. Git ve on dakikaya çık." Tükürür gibi konuşmuş ve Yoongi'yi banyoya iteleyip ardından kapısını kapatmıştı.
"Su," diye fısıldadı. Kendisinin bile duyamayacağı kısıklıkta. Kıyafetlerini çıkarmadan önce, suyu açtı ve tepeden akan ılık suya çevirdi gözlerini.
Muhtaçtı, fazlasıyla.
Üzerindekilerden bir bir kurtularak, ılık suyun altına girdi. Vücudu titremişti. Sıcak su vücudunu sardığında gözleri doldu. Yıllardır muhtaç olduğu tek şeyin sıcak su olduğunu düşündü. Güvenli kollar gibiydi. Soğuk su gibi keskin ve can alıcı değildi.
Tam orada, intihar edebilirdi aslında.
Ama bunu yapmaya ne cesareti, ne de güveni vardı.
Acıdan korkan bir insan için, bunu yapmak imkansızdı.
Gözyaşı dökmek istemedi. Boğazındaki yumruyu yutmaya çalışarak ıslak saçlarını geriye yatırdı ve önünde duran küçük şişenin kapağını açtı.
Burnuna dolan temiz koku hoşuna gitmişti. Eline biraz döktükten sonra saçlarına sürdü.
Vakti doluyordu. Ama uzun zamandan sonra biraz da olsun değişik hissetmek iyi gelmişti. Her yönden..
Şu saatten sonra neyin olacağını kestiremiyordu. Algıları kapanmış gibiydi, düşünemiyordu. Katlanılamaz acı beynine de sıçramış, tüm başını esir almıştı. Uyuşan zihni yüzünden her şey daha zor bir boyuta taşınıyordu.
'İyi değilsin sen.' Diye fısıldadı kendine. Su damlaları etrafa sıçrarken, saçlarını duruladı ve bir süre suyun altında bekledi öylece.
Çaresizdi, yalnız. Zihniyle baş başa.
Bekledi. On dakikasının en sonuna kadar bekledi, ve rahat hissedene kadar köpükledi kendini.
"Çık artık, yoksa dalacağım içeri. Kapının önüne koyulanları giyin. Hızlı ol, yavaşlığın beni sinirlendiriyor."
Sitemler bir bir kulağına doluşurken suyu kapattı Yoongi aniden. En ufak bir yanlışında, kendine zarar gelmesinden korkuyordu.
Küvetin içinden çıktı ve önüne gelen bir havluya gelişigüzel bedenini sarıp kapıyı araladı ufakça. Siyah saçlarındaki küçük su damlaları yerdeki mermerde sert sesler çıkarıyordu.
Eğilerek yere bırakılmış olan katlanmış kıyafetleri aldı eline. Her gencin giyindiği, klasik bir tişört ve bir kot pantolonu vardı. Yanına iç çamaşırı ve bir çift çorap konulmuştu.
Vücudunu kurularken, bir bir geçirdi kıyafetlerini üzerine. Değişik bir histi bu. Güzel kokuyordu, vücudu narindi, ve tüm pisliğini akıtmıştı.
Ellerinin ne kadar beyaz olduğunu düşündü, kollarının. Yüzünün saç rengine olan tezatlığını gördü. Aynaya baktı, bu kendisiydi. Şimdiye kadar hiç bu kadar net görmemişti kendini. Durdu bir süre. Küçük gözlerini takip etti. Burnunu, küçük dudaklarını, yaralar ile süslenilen beyaz tenini seyretti.
Kendisini bilmiyordu. Değişmiş gibiydi.. Temizdi.
Şu ana kadar kendini yalnızca paslı bıçakların, zorla ağzında çevirdiği kanlı jiletlerin yansımasından görebilmişti.
Kapı sertçe açıldığında geriledi. Daldığı yerden çekti sert bakışlarını. Çenesi titreşti, azarını bekliyordu.
"Yürü şimdi." Sertçe bileğinden yakalanmasıyla, girişte duran koltuğun üzerine savruldu.
Önüne fırlatılan bir çift ayakkabı tüm odak noktasını toplamıştı. "Giyin onları."
Ellerinin üzerinde doğruldu ve çekinerek ayakkabıları eline aldı.
İtaat etmekten başka hiçbir şey yapmadı ve her zamanki gibi susmayı tercih etti.
"Çukurundan kurtulduğunu düşünme. Oraya elbet geri döneceksin, ama seninle işimiz var."
**
"Kimdi o baba?"
Bilgisayar ekranına odaklanan Bay Park, oğlunun sorusuyla bakışlarını ona doğru çevirdi.
"Hani, yanımıza gelen. Yüzü gözü dağılmış çocuk."
"Bir orospu çocuğunun teki." Bilgisayar ekranına olan odağını sürdürdü gözlüğünü düzelterek. "Fazla takılma."
Elindeki kahve fincanıyla oynamaya başladı, Jimin. "Neden bu halde, öyle olması normal mi?"
Babasının böyle işlerle uğraştığını düşünmek istemiyordu.
"Bıraktığını sanıyordum baba, ne işler çeviriyorsun bilmiyorum."
Bay Park gözlüklerini gözünden çıkararak dirseğini masaya yasladı. "Bana hesap sorma evlat. Takılma dedim, sıradan bir piçin teki."
Elindeki bardağı masaya bıraktı. "Sıradan bir piçse, takılmamın umurunda olacağını düşünmüyorum. Şu saçma intikam işlerinden vazgeç baba."
Ayaklandı. "Eve gideceğim. Geldiğinde görüşürüz."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
algofobi | yoonmin
FanfictionBabasının kirli ellerinden kurtardı onu. -Fobi serisi 2. Kitap -Birinci kitapla alakası yoktur. Serinin birinci kitabı Sosyofobi | Yoonmin'i, @nwalkalone wattpad hesabında bulabilirsiniz.