11-Koşacağım Gün Gelecek

15.5K 1.5K 641
                                    

Jimin, son birkaç dakikadır önünde durduğu kafeye girip girmeme konusunda büyük bir kararsızlık yaşıyordu. Seokjin'den mekanın adresini aldıktan sonra hiç vakit kaybetmeden evden çıkmıştı fakat bir sorunu vardı; hava her geçen dakika daha da soğuyordu ve onun üzerinde ince bir gömlekten başka bir şey yoktu.

Küçük bedeninin titremeye başlayışını görmezden gelip omuzlarını dikleştirdi. Şimdi odaklanması gereken başka bir konu vardı. İçeri girmeli miydi yoksa burada kalıp donmaya devam ederek diğer çocuğun çıkmasını mı beklemeliydi?

Jimin kendi kendine ne kadar harika bir insan olduğunu düşünerek kafa salladı. Girmeyecekti. Madem Jungkook güzel bir sese ve şarkı söyleme yeteneğine sahipti o zaman bunu gizlice görmeye çalışmayı değil, çocuğun kendi rızasıyla ona sunmasını istiyordu.

Yapması gereken şey basitti. Sadece Jungkook sahnesini bitirene kadar burada onu bekleyecek ve tesadüfen karşılaşmışlar gibi davranacaktı. Eve geç gitmesi de sorun olmazdı zaten çünkü annesi ve babası edepsiz işleriyle fazla meşgul olacaklardı bu gece.

Kafeden girip çıkanları rahat görebileceği bir açıya sahip olan yolun karşısındaki otobüs durağına ilerledi boş oturağa kendini bıraktı. Cebindeki telefonu çaldığında etrafı izlemeye ara verdi. Arayan Taehyung'du.

"Selam yakışıklı." Soğuktan dolayı akmaya başlayan burnunu çekti Jimin.

"Selam sümüklü. Ne yapıyorsun?" Taehyung'un sesine karışan araba sesleri yüzünden Jimin diğerinin de dışarıda olduğunu anlamıştı. Bugün tanıdığı kimseye evi çekici gelmiyordu anlaşılan.

"Bekliyorum. Sen?" Jimin kafasını loş ışıklandırması camlarından belli olan kafeye çevirdi.

"Gidiyorum. Neyi beklediğini sormalı mıyım?" Jimin ve Taehyung, arkadaş grupları arasında 'ruh eşleri' olarak bilinirlerdi. O yüzden çoğu zaman birbirlerinin ne hissettiklerini ya da ne istediklerini bilmek için kelimelere ihtiyaç duymazlardı. Taehyung, Jimin'in neyi beklediğini bilmese de, arkadaşının kafasının karışık olduğunu son günlerde gayet net görebiliyordu. O yüzden de Jimin ne olduğunu anlatana ya da en azından kendisi neyin içinde olduğunu anlayana kadar diğerinin üzerine gitmemeye çalışıyordu.

"Sanmıyorum, biraz belirsiz. Peki ben nereye gittiğini sormalı mıyım?" Jimin yüzündeki tebessümle konuştu. Biliyordu, diğerinin neye, kime gittiğini biliyordu.

"Sanmıyorum, durumlar belirsiz."

İkisi de güldüklerinde birkaç dakika boyunca hatta sessizlik oldu. İki genç de düşünceler dünyasına dalmışlardı.

"Jimin?"

"Efendim Tae?" Jimin, Taehyung'un sesindeki kararsızlığı seçmekte zorlanmamıştı. Diğerine sarılmak istedi o an.

"Eğer gittiğin yolun sonundan zerre kadar emin değilsen ama yine de içindeki koşma isteğini bastıramıyorsan, ne yapardın?"

Jimin koca bir kahkaha attı. Saçlarını karıştırıp oturduğu yerde arkasına yaslandı ve gözlerini az önce baktığı mekana tekrar çevirdi.

"Önce küçük adımlar atardım. Bebek adımları gibi. Yolumu bulmaya çalışırdım. Ama hala her şey aynı geliyorsa ve içimdeki istek hiç azalmıyorsa, koşardım Tae, nefesim kesilene kadar koşardım."

Diğerinden onaylayan bir ses duydu Jimin. "Ama ya aslında bir labirentteysen ve denediğin bütün yollar çıkmazlara ulaşıyorsa ne yapardın?"

Jimin bu soruyla derin bir nefes verip ağzından buhar çıkarttı. "Zor sorular soruyorsun dostum. Cevabını bilmeyi benim de istediğim sorular bunlar."

Baby Steps [jikook/vhope]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin