Jimin'in içi rahat değildi. Sabah uyandığında da, kahvaltı masasına oturduklarında da, Jungkook'un artık evine gidip olaylara dahil olma zamanı geldiğinde de. Elinden gelse sırf siyah saçlıyı yollamamak için bir anda yere oturup ağlayabilirdi. Çünkü, Park Jimin'in içi rahat değildi işte.
Bir aile kurmak zor olmalıydı, değil mi? Bir insanla hayatını sonsuza dek birleştirmek, belki çocuğunuzun olması. Sevgili olmak ve evli olmak çok farklı şeylerdi. Evlilik artık basit bir ilişki olmaktan çıkıyor, kurumsallaşıyordu bir deftere atılan imzalarla. Sevgiliniz yanınızda olmadığında zorlanırdınız belki ama eşiniz olmadan yapamazdınız. Adı üstünde eşiniz; diğer yarınız.
O yüzden de Jimin merak ediyordu. Bayan Jeon'un bu kadar gözü dönmüş bir şekilde hareket etmesine ve evliliğini ortaya koymasına ne sebep olmuş olabilirdi ki?
Sabah Jungkook evine, anne ve babası da işlerine gittiğinden beri içini yiyip duran merakıyla boğuşuyordu. Hafta sonu olduğu ve Jungkook da kendisi onu arayana kadar beklemesini söylediği için de yapacak bir şeyi yoktu.
Daha fazla düşünceleri içinde boğulmamak adına telefonunu alıp Hoseok'u aradı.
"Sen hafta sonları bu saatte uyanır mıydın Park Jimin?" Hoseok hattın diğer tarafından sesini duyurduğunda gülümsedi sarışın olan.
"Şartlar o şekilde gerektirdi hayatım, yoksa beni bilirsin. Bize gelebilir misin? Canım sıkılıyor."
"Bir saniye bekle." Hoseok konuştuktan sonra bir kapının açılma sesi doldu Jimin'in kulaklarına. "Taehyung, uyan. Jimin'in yanına gideceğiz hadi."
"Taehyung sizde mi kaldı?" Jimin ani tepkisine engel olamadan konuştu.
"Evet, ama hala uyuyor. Hareket de etmiyor. Ölmemiştir, değil mi?" Hoseok'un kuşku dolu sesini duyunca Jimin kıkırdadı.
"Saçmalama hyung, gece uyanıp onu boğmadıysan elbette ölmemiştir. Ayrıca, fikrimi değiştirdim. Gelmeyin. Benim bazı işlerim vardı, onları halledeceğim. Akşam belki ben uğrarım."
***
Jimin, Taehyung ve Hoseok'un yalnız geçirdiği vakte dahil olmamak adına birkaç bahane uydurarak yeniden gerginlik dolu bekleyişine dönmüştü. Gözünün devamlı olarak telefonuna kaymasına engel olamıyordu.
"Evet, benden bu kadar." Daha fazla dayanamayıp telefona uzanan Jimin hemen Jungkook'u aradı.
"Efendim Jimin?" Jungkook'un sesinin daha önce hiç duymadığı kadar sert oluşu sarışın olanı imkanı varmış gibi daha çok gerdi.
"Seni merak ettim. Orada durumlar nasıl?" Sesini oldukça normal tutmaya çalışsa da içindeki huzursuzluk her geçen saniye büyüyordu çocuğun. Diğer taraftan Jungkook'un iç çekişi duyuldu.
"Ben, Busan'a gidiyorum. Şuan yoldayız." Jimin ayağa fırladı. Nereye gidiyordu?
"N-neden? Kiminle gidiyorsun?"
"Seokjin hyunglayım. Annem teyzemle birlikte daha sonra gelecek." Jimin anlamıyordu.
"Jungkook anlamıyorum, neler oluyor? Geri geleceksin, değil mi?" Jungkook cevap vermeden önce birkaç saniye bekledi.
"Onu aldatmış. Hem de yıllardır bütün ailemizi tanıyan biriyle. Babam annemi aldatmış. Benim babam, anneme ihanet etmiş. Şimdi de sanırım bütün aile bizim eve doluşmuş durumda. Annem dün gelirken babamın ailesini arayıp her şeyi anlatmış. Eh, çocukları olarak orada olmalıyım sanırım, değil mi?"
"Ben ne demeliyim inan bilmiyorum. Bu kötü, çok kötü." Jimin yavaş yavaş koltuğa çöktü. Bu kesinlikle affedilebilecek bir şey değildi. Bayan Jeon ayrılma kararında sonuna kadar desteklenmeyi hak ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Baby Steps [jikook/vhope]
FanfictionJeon Jungkook kimselere yenilmiyordu. Park Jimin ise küçük bir istisnaydı. *** 24.4.18 16.9.18