Selim böyle bir şey beklemiyordu. Ancak telaş yapmadan atik bir hareketle arkasını döndü ve elindeki silahı teröriste geçirdi. Terörist inleyerek yere yığıldı. Bir kez daha vurdu. Bu sefer bayılmıştı. Sesleri duyan yaralı terörist ise ayağa kalkmaya çalışarak "Kim var orada?" diye bağırdı. Selim ona doğru yürüdü. O bir şey demeden yürürken terörist yaralı bacağıyla geri gitmeye çalışıyordu. Eline telsizi aldı. "Heval! Heval bu-" derken Selim telsizi ondan alarak yere fırlattı. "Heval yok, Türk askeri var."
Birkaç asker oraya gelip teröristi almıştı. Diğerleri ise kalanlarının işini bitirmişti. Hakan Üsteğmen eline telsizini aldı. "Görev başarıyla tamamlanmıştır komutanım. Teröristi aldık, şehit yok." Karşıdan Mehmet Binbaşı'nın nefes sesi geldi. "Aferin aslanlar, hepinizle gurur duyuyorum."
Askeriyeye gitmeden Onur Başçavuş'un mezarına gitmek istemişlerdi. Gittiklerinde eşinin ve oğlunun da orada olduğunu gördüler. Saat gecenin üçü olduğu için şaşırmışlardı. Mezarın yanına çöküp kafasını kollarına dayayan Emir'i gördüklerinde anlamışlardı durumu. Eşi ağlamıştı. Onları görünce yaşlı gözleriyle burukça gülümsedi. Hakan Üsteğmen başını dikleştirdi. "Onu şehit edeni bugün ele geçirdik, içiniz rahat olsun." Kadıncağız bir şey demedi. Oğluna döndü. Selim Uzman bu küçük çocuğu çok sevmişti. Yanına gidip çömeldi.
-Nasılsın aslanım?
-İyiyim, biz babamı ziyarete geldik. Çok özledim onu. O da bizi özlemiş midir?
-Özlemiştir tabi ya.
-O zaman ben buradan hiç gitmiycem babam beni özler.
-Baban özlediği zaman yanına gelir sen merak etme. Baban hep yanında olacak.
-Gerçekten mi?
-Gerçekten.
Küçük çocuğu kollarının arasına aldı uzun uzun sarıldı. Daha sonra hep birlikte dua ettiler. Emir ve annesini evlerine bırakıp askeriyeye döndüler. Sahuru yapamamışlardı. Bu yüzden sabah biraz zorlanacaklardı. Esma uyuyana kadar "Bir yudum su bile içemedim arkadaş." gibi sitemler etmişti.
Yeni gelen uzman çavuş olan Yusuf ise sessiz sakin kendi halinde biriydi. Ona da herkes kısa sürede alışmıştı. Esma ve Ceren onu en çok Selim Uzman'a benzemediği için sevmişlerdi. Laf çarpmayı bırak komutanlarının yanında hareket bile etmiyordu.
Zaman hızla geçiyordu. Bazen peş peşe görevler, nöbetler oluyor çok yoruluyorlardı bazen ise öylece oturup sıkılıyorlardı. Hafta sonları Huriye işte olmadığı zaman ona gidiyorlar ya da onu da alıp geziyorlardı. O işte olduğu zamanlar ise Yahya ve Oğuz'la geçiriyorlardı günlerini. Onlar üzerinde üniforma varken komutanlarıydı. Ancak yine de resmi bir konuşma geçmezdi aralarında. Kısa sürede çok iyi arkadaş olmuşlardı. Şanslılardı. Kader onları liseden beri ayırmadığı gibi diğer dostlarını da ayırmamış, onu da Mardin'e göndermişti. Gerçi o konuda çok ısrar etmişlerdi Huriye'ye Mardin'i de düşün diye. Üç arkadaşlarken iki güzel arkadaş daha bulmuşlardı burada.
3 hafta sonra
"Lan tüküreceğim ha! Ben neden hep arkanızda kalıyorum, bi durun ya bekleyin!" diye bağırdı, Huriye ve Ceren'in arkasından onlara yetişmeye çalışan Esma.
- Kızım sen yürümüyorsun ki, sürünüyorsun. Daha 4 saat var. Az kenarda sürün, dedi gülerek Ceren.
Esma toparlanarak onlara yetişti ve kol kola yürüyen Huriye ve Ceren'in üstüne atladı. Ceren Esma'nın altında kalan saçlarını kenara çekerek, "Buklelerimi bozuyorsun." dedi. Huriye de saçını toplayınca Esma bir Ceren'e bir Huriye'ye bakarak omuzlarına gelen saçını parmağının ucu ile tuttu. Dudaklarını büzerek, "Ben neden saç fakiriyim?" diye sordu.
-Elidor mu alalım Elseve mi?
-Hacı Şakir.
Esma'nın son sözü söylemesi üzerine üçü birden güldü. Bir süre böyle yürüyüp gülüştükten sonra Huriye, "Ben sıkıldım kızlar." dedi yanaklarını şişirip oflayarak. Esma parmaklarını şıklattı. Aklına gelen şeyi Huriye ve Ceren'in onaylamasını bekler gibi bakarak "Benim aklıma bir şeyler geliyor ama.." dedi. Huriye iki elini olmaz der gibi salladı. "Aman ha bu fikir senin aklına teşrif ettiyse kesin bizim başımız yanacak." dedi gülerek. Ceren sırıtarak, "Hadi o zaman, yapalım." dedi.
2 saat sonra
"Abicim bak biz hiç bilerek yapar mıyız? Can abim bal abim etme eyleme."
Üçü yan yana dizilmiş, ellerini mahçup bir şekilde önlerine koymuş, deli ettikleri çocuğun önünde dikiliyolardı. Çocuk sinirli bakışlarla hepsine tek tek baktı. Ceren, "Hayallerim vardı daha benim, ölmek için çok gencim." diye mırıldandı Esma ve Huriye'nin duyabileceği şekilde. Huriye, "Ben korkmaya başladım ya. Çocuk bakışı ile öldürecek. Bence şu kenardan topuklarsak yakalama ihtimali yok gibi." dedi başını hafifçe kızlara doğru eğerek. Esma birden bulundukları durumun saçmalığına bakarak, "Olum biz askeriz. Şimdi şuna bir koysam, Huriye iğne falan saplasa, Ceren de iki çaksa işi biter." dedi, gaza gelerek.
Ceren birden gülerek, "Lan film mi çekiyoruz, öyle bir anlattın ki." dedi. Huriye, "Ben de psikopatım zaten cebimde iğne taşıyorum." dedi sırıtarak. Esma, "Lan geçen akşam bir film görmüştüm televizyonda. Kız çocuğa-" derken çocuk sözünü kesti.
- Muhabbetiniz bol olsun hanımlar, dedi sinirle bakmaya devam ederken. Az önce onları dinlerken bir anlığına sinirini unutup gülmüştü ama ciddiyetini bozmamaya özen gösterdi.
- Ya burada bekleyecek miyiz? Ne yapıyorsan yap da gidelim. Acelemiz var bizim, ben çok meşgul bir insanım.
Esma böyle diyince Ceren onu susması için omzuyla hafifçe dürttü. Çocuk öfkeyle nefes vererek, "Şimdi kızlar, şu gördüğünüz tüm masaları siliyorsunuz. Sonra bana kendinizi affettirmiş oluyorsunuz." dedi ve ekledi "Yani batırdığınız masalarımı." Daha sonra kenara oturup onları izlemeye başladı. 1-2 masa haricinde pek bir şey olmamıştı. Ceren, "Plan anlayışına tükürebilir miyim? Temizle lan şuraları. Hepsi senin başının altından çıktı." diyerek elindeki bezi Esma'ya fırlattı.
-Hee oldu hepsini ben temizleyeyim. Ben evde böyle temizlik yapmıyorum ya.
-Tamam işte evde yapmadığın temizliği burada yap içinde kalmasın. Senin yüzünden zaten.
- Sen de onaylamasaydın, ben ne yapabilirim? Dedi gülerek.
Huriye, "Tamam ya, pek bir şey yok zaten hallederiz. Ama sizinle dışarı çıkmadan önce bir kere daha düşüneceğim bundan sonra." dedi gülerek.
"Oruçluyum ben oruçlu.." diye söylene söylene işini yaptı Ceren. Tüm iş bittiğinde Esma, "Bence iki tane vurup kaçmak daha mantıklıydı kızlar." diyerek sıvadığı kollarını indirirken Ceren ve Huriye kaş göz yaptılar. Esma'yı kolundan çekerek, "Kendimizi affettirdiğimize göre biz gidelim artık." dedi Ceren. Onlar tam kapıdan çıkacakken çocuk yanlarına gelip "Güzel dağıttınız ama güzel temizlediniz. Yinede bir dahaki sefere masalara konulan süslerle oynamayın." dedi.
Üçü kafa sallayıp oradan uzaklaşırken, "Ulan bir haftasonumuz var, masa silerek geçti, üstüne nasihat yedik. Bir daha sana uymayacağım." dedi Ceren. Huriye'de ona katılarak "Hı hıı" yaptı. Ancak üçü de biliyorlardı ki böyle şeyler yapmaktan asla vazgeçmeyeceklerdi.
Bugün Ramazanın son günüydü. Son iftarı Huriye ile birlikte açmak üzere ona gittiler. Hemen mutfağa geçerek yemek hazırladılar. Ezana 5 dakika kala masaya geçip beklemeye başladılar. Esma masaya aşkla bakıyordu. Ezan okununca ise hızla yemeye başladı.
Ve Ramazan bitmişti. Yarın bayramdı. Bayramın ilk günü izne denk gelmişti diğer günleri ise yine askeriyede olacaklardı. Yemekten sonra her biri bir köşeye çekildi. Ceren öylece duvara bakarken birden "Kızlar" dedi. Esma ve Huriye ona döndü. "Zeynep ve Buse ile görüşmeyeli bayağı oldu, diyorum ki onları bi davet edelim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İki Badi Bir Araya Gelmemeliydik
Humorİki asker arkadaşın görev yeri aynı yere çıkarsa ne olur? Komutanın dedikodusunu yaparlarken arkalarından komutan gelir mesela. Ya da 20 yaşına gelip de hâlâ bağcığını bağlayamayan Esma, Ceren'e bağlatırken askerler onları görür. Bu onların her gün...