4 | dondurma

2.2K 185 23
                                        

Elimdeki menüleri kasanın oraya bıraktığımda derin bir nefes almıştım. Dudağımı dilimle ıslattığım sırada gözüm saate takıldı.

18.20

Kapının açıldığını çalan zilden anlayıp kafamı kaldırdım, dört kişi girdi içeri. Yüzüm saniyesinde asılırken yeşil saçlı bana bakıp sevimsizce güldü. Şöyle ifade yapmasına gerek yoktu, tanımıştım zaten.

Son olarak Hoseok da içeri girince masalarına gönderebileceğim birini aradım. Eh, Jin Ae benim arkadaşımdı başta bende şans yoktu ki.

Elime dört tane menü aldıktan sonra, zoraki bir şekilde gülümseyerek masalarına gittim. "Hoşgeldiniz." dememle "Selam Mi Sun." dedi. Hoseok utanmasa el sallayacak durumdayken sadece kafa salladım.

Samimi olmaya gerek yoktu.

"Siparişi başka biri alır, kasaya gitmeliyim." dedikten sonra onlara bakmadan arkama dönüp kasaya gittim. Yanımdan geçen yeni garsonun kolunu tutup "Sekiz numara." dedim. Kafa sallayıp giderken, kasaya geçtim.

Ah, yorgunluktan bayılacaktım sanırım.

Tepsiyi önüme bırakınca, kıza tip tip baktım. Siparişi o almıştı, tepsiyi de götürebilirdi. Bu zor olmamalıydı.

Kolunu tuttum, "Neden götürmedin?" soruma alayla güldü, ağzına çarpasım gelmişti. Şiddete meyilli bir insan değildim ama bu kız geldiğinden beri tahammül edemiyordum.

Tepsiyi yine bana uzattı "Senin işin, yapmak zorunda değilim." dedi. Göz devirdim ve tepsiyi aldım. İlk başta çelme takıp düşürür falan sanmıştım ama sağ salim siparişi götürdüm.

Herkes kendi istediğini alırken laf atmasınlar diye hızla kaçmak istemiştim ama işim gereği "Başka bir isteğiniz var mı?" diye sordum.

Nane yeşili saçlı olan, Hoseok'a bakıp "Telefon numaran." diye mırıldandı gülümsüyordu. Duymamış gibi yapsam da, gözlerim Hoseok'un yüzüne kaymıştı. Kendimi toplayıp masadan menüleri aldım.

"Gidiyorum o zaman." dememle ağzını açan Hoseok kapatmak zorunda kalmıştı. İsteyeceğim son şey bile değildi, o ve arkadaşları.

*

"Hayır, doktor dinlenmesi gerektiğini söyledi." dememle sinirli bir şekilde nefes aldığını duyabilmiştim. İşe yaşamak için ihtiyacım olduğundan ve patronumuzun olmasından dolayı bir şey diyemiyordum.

Telefonu kulağımdan uzaklaştırıp küfür etmek ve evini bombalamak istiyordum.

Aptal adam, şurada sağlıktan bahsediyoruz.

"Ne zaman gelebilir?" dediğinde, "İki gün doktor raporu var. Cumartesi ve pazar günü çalışabilir." dedim. Aslında bir hafta doktor raporu var demek istiyordum ama aptal adam kendinden beklemediğimiz bir şekilde kontrolcüydü.

"Anladım, sen?" demesiyle "Ben mesaim yaptım, birazdan kapatacağım." dedim. Bir an önce bitirmesini istiyordum. Her kelimesi sinirlerimi bozuyordu. Utanmasa suçu Jin Ae de bulacaktı ama dolabı duvara sabitletmeyen oydu.

Kızın üzerine dolap düşmüştü ya, dolap.

"Tamam, geçe kalma." Birkaç şey daha söylediğinde telefonu kapattım. Tekrar saate bakmamla ağlayacaktım. 23.43 benim onda bitirmem gerekiyordu mesaiyi. Daha ne kadar geç kalabilirdim?

Kepenkleri kapatırken sokak sanki daha öğlenmiş gibi kalabalıktı. Fakülteye ve iş yerine yakın olan evimiz, bize kolaylık sağladığı için neredeyse yol parası bile vermiyorduk.

Çantamın askısını sıktığım sırada telefonum çaldı. Sürekli düşen çantam, sinir krizi geçirmek için mükemmel bir bahaneydi. Lacivert şortumun arka cebinden telefonu çıkardım, arayan Jin Ae'ydi.

"Alo," heyecanlı sesi kulağıma ulaşınca gülümsedim. "Ne oldu ya?" dedim, beni tanıyordu. İstemem yan cebime koy en sevdiğim mantıktı.

"Seni özledim bebeğim." dedi. İnanmadığım için "Sadede gel." dedim.

"Ben şimdi sakatım ya..." diye söze başlaması üzerine sözünü kestim. "Sakat değil, bileği incinmiş bir canlısın." dedim. Eh, doğrusu buydu.

"Ama sen bana, dondurma alır mısın?"

*

destiny | hoseokHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin