34 | misafir

1.3K 91 21
                                    

"Uykum var, sonra konuşsak?" Ağzım burnum kayıyordu, size yemin ederim ki şeklim dağılmıştı. "Hoseok, üç gündür peş peşe staja, okula ve işe gittim. Neredeyse yemek yemedim ve toplasan şu üç günde, altı saat uyumuşumdur. Sana yalvarıyorum..." dedim, esnerken. Kendime konuşabilmek için biraz fırsat tanıdım, her an uyuyabilirdim. "Sonra konuşalım. Kapıyı bile açamadım, birazdan içeri gireceğim ve tüm enerjimi  Jin Ae'yi beraber yatmaya ikna etmeye harcayacağım."

Bir sessizlik olduğunda, elim anahtarda gözlerim kapanmıştı. Şimdi beni kaçırsalar ilk önce teşekkür eder, sonra da uyurdum. Okul canıma tak etmişti, ben evlenemek istiyordum. Kocaya kaçmak istiyordum, tek kriterim şu sıralar Hoseok'tu.

"Neden bu kadar yorgunsun? Benim staj dönemlerim keyifli geçiyordu." Kafamı kapıya dayadım, biraz gözlerimi kapattım. "Çünkü kudurdum," dedim ama anlayabildiğinden şüpheliydim. Kelimelerim yuvarlanıyordu. Kendimden geçmiş gibi hissediyordum.

"Fazladan iş için kudurdum, çift staj yapıyorum bir de iş ve okul var. Hoseok..." dedim ağlamaklı bir şekilde. "Seni de çok özledim, cidden çok özledim." O kadar saçma bir ruh halimdeydim ki kendimle çelişiyordum. "Aslında sana hiçbir şekilde bunları söylemezdim çünkü biliyorsun aklın burada kalır. Ama cidden seni çok özledim." Gözümden akan yaşı hissedebiliyordum.

"Ağlamıyorsun, değil mi? Böyle yapma..." dedi, sona doğru sesi kısılmıştı ve sesindeki çaresizlik fazlasıyla belliydi. "Böyle yapma Mi Sun, şu sıralar zaten aklım hep orada. Sen de yaparsan bunu ben nasıl dayanacağım?" Elimle gözyaşlarımı sildim. İçli içli ağlamamak için kendimle savaşıyordum.

"Tanrım," dedim, dudaklarımı yaladım. "Uykusuzluğuma ver, biten süte bile ağlıyorum. Sanırım zile basacağım çünkü kapıyı bile açamadım." Zile bastım, zilimiz gürültülüydü ve Hoseok'un duyduğuna emindim. Bücürleri merak ediyordum. Sahi, ne kadar olmuştu onları göreli? Dört ay diye yanıtladım kendimi. Nisan ayındaydık.

Onu en son aralık ayında görmüştüm, öpüşerek girdiğimiz yılbaşı gecesinde. Ertesi gün gece yarısına kadar orada durmuş ve havalimanına gitmiştim. Doğum günü şubattaydı, ayrı kutlamak zorunda kalmıştık. Hala anımsıyorum o anı.

İş çıkışı pastaneye gitmiş ve sanki o buradaymış gibi hazırlık yapmıştık. Yoongi fotoğraflarını bastırmış ve duvara ip ve minik mandallarla asmıştı. Jin Ae yosun çorbası yapmıştı, aslında mutfakta marifetli biriydi. Geriye kalanları Joon halletmişti ve bana sadece pasta kalmıştı. Leptobu koymuştuk yuvarlak masaya ve etrafına dizilmiştik. Onu aramış ve mumunu hep beraber söndürmüştük. İyi dileklerimizi iletmiş ve uzuncana konuşmuştuk.

Güzeldi, belli bir zaman sonra onu tekrar aramıştım. O gece sabaha kadar konuşmuş ve ben yoğun programım yüzünden daha fazla dayanamayarak uyuyakalmıştım. İşin en güzel yanı, o da bir süre sonra uyuyunca sabah kalktığımda onu görmüştüm. Hala uyuyordu ve izlemesi huzur dolu bir tabloydu.

Yanımda olmasını istemiştim, dağılmış saçlarına dokunmak gerçekten istemiştim.

Ama şimdi, diğer hiçbir duygum bu kadar yoğun değildi. Her şeyi içime atan biriydim, uzak durur kendi alanımda takılırdım. Onu benimsemiştim, yanıma almıştım ve şimdi gidince yarattığı boşluk can yakıyordu. Bu yüzden afallıyordum, sersemliyordum çünkü Hoseok bazı şeylerde benim ilkimdi.

Yorgundum, fiziksel olarak şu an ayakta bile duramıyordum. Ruhen apayrı boyutlardaydım, yanımda değil diye ağlıyorum. Oysaki en başında gitmesi için onu ikna eden bendim. "Hoseok..." diye mırıldandım kapı yavaşça aralanırken. "Seni seviyorum, iyi geceler. " ardından telefonu kapattım ve kendimi Jin Ae'nin üstüne bıraktım.

destiny | hoseokHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin