Mi Sun: Hoseok, hastanenin önüne gel.
Sana yemen için bir şeyler getirdim.
Ya da dur, inebilecek misin?
Ama görevliler artık içeri yemek sokmama izin vermiyor, sen gel.
Bacağın da iyileşti zaten.
Hoseok: Seni göremiyorum.
Neredesin?
Mi Sun: Ben seni görüyorum, siyah arabanın oraya gel. Pick up.
Hala telefonuna bakmaya devam edince, dayanamayıp yanına koştum ve kolundan tuttum. Telefondan bakışlarını ayırıp bana gülümsedi ve tekrar telefona geri döndü. Modu düşmüş gibiydi.
"Ablam geliyormuş, dün mesaj atmış." iki gün önce konuştuğumuzda ablasıyla kavga ettiğini söylemişti. İçinde endişe olduğu belliydi. "Yemek getirdim." dedim kolunu çekeleyerek. Bana döndü ve gülümsedi.
"Kekin güzeldi, iki gün önce yediklerim de."
"Şanslısın Hoseok. Kek de getirdim." ikimiz bankalara doğru ilerlemeye başlayınca koluna girdim. Uykum gelmişti ve sanırım artık işten de atılacaktım. Sürekli izin alıyordum, görevliler bıkmıştı. Ama onun haricinde bugün daha fazla çalışmıştım.
Telafi etmeye çalışıyordum.
"Artık pek gelemeyeceğim. İşten dolayı biraz sıkıntı oluyor." çubuklarla getirdiklerimden yemeğe başladı, dudak büzerek konuşmamı sonlandırınca ağzıma getirdiklerimden tıktı.
"Ben tokum." desem bile elime onun çocuğuymuşum gibi kek verdi ve "O bitsin." dedi. Göz devirdim sadece.
"Net olmanı sevdim."
"Ah, demek sevdin. Başka neler seversin?"
"Uzun bir liste yapmalıyım ama en yakınımdan başlayacak olursak, ilk sen."
Ertesi gün, benim için pek de farklı sayılmazdı. Evden kütüphaneye, kütüphaneden hastaneye ve hastaneden eve. Jin Ae her sabah beni gıcık olduğum imalarıyla evden gönderiyordu.
Benden yaklaşık yarım saat sonra, evi bizim eve yakın olan Jiminle beraber işe gidiyordu. İlişkileri çok güzeldi, fazla güzel.
"Yok bu gece erken çıkmam imkansız. Uzun bir süredir zaten izin alıyordum."
"Ama Mi Sun, hiç gelmedin yanımıza." annem konuyu yine başa sarmaya başladığında "Ben seni sonra ararım." dedim.
"Sürekli böyle yapıyor ve aramıyorsun."
"O zaman anla anne. Bu konuyu daha fazla açma sende. Geleceğim diyorum, biraz daha bekle." sıkıntılı nefesimi duymasını ve konuyu kapatmasını istemiştim. Arkamdan biri sarıldığında irkilerek ekranı kapattım, annem çoktan aramayı sonlandırmıştı.
"Hoseok, korkuttun."
"Hastanede vakit geçmiyor, kitap almaya geldim." tebessüm ettim. "Sekizinci rafa git, benim boyum ulaşmıyor ama Yoongi yardım etmişti oraya koyarken. Orada ilgini çeken elbet olur." aniden yanağımı öpüp yanımdan ayrıldı.
Market arabasını andıran arabayı ittirerek danışmanın orada biriken kitapları dağıtmak için harekete geçmiştim. 27- E, ah en son raftı.
İtilmesi güç olan araba arkamdan birinin beni arabayla arasına alıp ittirmesiyle hızlanırken, "Ne yapıyorsun Hoseok?" diye sordum. Bu çocuk bu kadar tez canlı mıydı ya? Hoşlanıyorum dediğimden beri sürekli temas halindeydik.
"Sana yardım ediyorum sadece. Bu arada, saat geç olmuş ama hala masalar dolu."
Parmaklarını dikkatle arabanın kulbundan ayırdığımda, "Yardıma gerek yok, sen git ve dinlen." dedim. Arkamdan çıktığında saçma bir şekilde boşluğunu hissetmiştim. Dudağımı ısırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
destiny | hoseok
Fanfic❛Eğer o gün, o kahve dökülmeseydi belki de bugün biz olamayacaktık Hoseok.❜ 180107