31 | gelecek planları

1.2K 107 35
                                    

"Saat kaçta burada olacak?"

Yoongi umursamazca omuz silkti ve elindeki telefonla uğraşmaya devam etti. Şu vurdum duymaz halleri yüzünden evimden atmak istiyordum. Jin Ae, saçını tararken aynadan bana bakınca göz göze geldik.

"Ne oldu tatlım, çok mu özledin?" gözlerimi kısıp bir süre yüzüne baktım, "Bunu Jimin seni kapıya kadar bıraktığında 'seni şimdi bile özlüyorum Jimin-ah' diyen kız mı söylüyor? Bence susmalısın." dememle Yoongi baş parmağını havaya kaldırmıştı.

Benimle aynı tarafta olması güzeldi. Namjoon mutfaktan elinde yeşil elmayla çıktığında, "Bende istiyorum,"dedim. Hastayım diye bulaşık ve bezdirici bir insan olmuştum. Ama mutluydum çünkü Yoongi hastanede yanımda durduğundan ne derece hasta olduğumu biliyordu. Eh, bu da işime geliyordu ve sürekli bir şeyler istiyordum.

"Her neyse," dedi üzerine siyah paltosunu giyerken. "Akşam geldiğimde sizi yanlış bir pozisyonda görmek istemiyorum, bu yüzden edepli olun." Jin Ae botlarını giydikten sonra bana öpücük attı, çantasını aldı ve evden çıktı.

Arkama yaslanacakken, yüzümün önünde aniden bir tabak belirdi. "Senin için kestim bile." Namjoon kendisinden beklediğimden daha nazik bir şekilde bana davranınca şaşırıyor, aptala dönüyordum.

Ön yargılı biri değilim ama insanlara belli etmeden içimden eleştiri ve tahmin yapardım, bu hakkımda doğru bir bilgiydi. Hadi ama, bir seksenlik iri yarı bir adamdan, sevimli suratlar pek de beklemiyordum.

Özellikle, ara sıra yaptığı gamzesini belli ederek gülme işini. Kafamda hep, daha ciddi bir kimlik oluşturmuştum onun için, idealist ve kararlı. Ama Namjoon hayatıma girdiğinden beri tüm bu tabularımı yıkmıştı.

"Teşekkür ederim, Joonie." dedim. Aslında bazı şeyleri kendimden bile beklemiyordum. Mesela 'Joonie?' ya da 'Hoseok ile ilgili her şey.' bunlar benim üst seviyemdi. Hatta bunlar benim sevmeye başladığım üst seviyelerimdi.

Kestiği elmanın bir dilimi aldım ve komple ağzıma attım. Gün içinde telefona daha fazla bakabilmek için yemek yediğinden bile şüphe duyduğum Yoongi'yi ayağımla dürtükledim. "Elma ister misin?" omuz silkti.

"Çok ısrar ettin diye alayım bari." tabağı ona doğru uzatmamla bir iki tane aldı. Evet, bir daha kibarlık falan yapmayacaktım. Tabağın yarısını almıştı. Sırıtarak bana baktı ve sırıtarak elmaları yedi.

"Bir tane daha soymamı ister misin Mi Sun?"

Joonie.

"Gerek yo-" derken beni bölen Yoongi olsaydı kafayı yerdim ama beni bölen şey zil sesiydi. "Hoseok olamaz değil mi?" diye sordum. O olsaydı, havalimanından almamız gerekmez miydi?

"Olamaz, bana beş gibi havalimanında olurum dedi. Yarım saat sonra yola çıkacağım." Joon, gayet sakin bir şekilde konuşurken meraklı oğlanımız Yoongi kapıya doğru gitti. Kapıyı tam göremiyordum ama yakınımda kalıyordu. Sesleri duyardım.

Kapının açılma sesini duydum sonra da, "Ne var yine Jin Ae?" diyen Yoongi'nin sesini. Beklentilerim boşa çıktığından dudak büzerek kafamı geriye attım ve gözlerimi kapattım.

Havalimanından almak istiyordum ama cidden halsizdim. Yorulmasını istemiyordum çünkü zaten uçakla bir yolculuk yapıyordu ve bu yüzden Joon onu almaya gidecekti. Ama yinede, kapı çaldığında bir ihtimal onun olduğunu düşünmek güzel gelmişti.

"Telefonunu nasıl unutabilir bir insan?" diye söylenerek yastıkların altına bakan Yoongi'ye, "Herkes senin gibi bağımlı değil." dedim. Uykum geliyordu, ilaçların etkisi de uyumamda büyük bir rol oynuyordu.

destiny | hoseokHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin