15 |soju

1.3K 135 14
                                    

Mezuniyet töreni, saat sekizde olacaktı. Bayan Kim geçtiğimiz bir hafta boyunca bunu tekrar edip durmuştu. Havalar daha da sıcaklaşmış, bunaltmıştı. Arada bir eden rüzgar tek katlanılabilir etkendi.

Hoseok ile en son iki gün önce, ağaçların altında oturmuş ve konuşmuştuk. Jin Ae'nin randevuları artmıştı ve öğrendiğim kadarıyla yeni tanıştığı olan bu yıl mezun olacaktı. Jin Ae'yi davet ettiğinden, peşinde onu korumak için bende sürüklenecektim.

Ah, kafamı duvara sürtmek istiyordum.

Jin Ae dün yanıma gelmişti ve bana mezuniyete gideceğini söylemişti. İlk başta sinir krizi geçirmiştim ama sonra biraz daha sakinleşmiştim. Üniversite toplu tören yapacaktı, bu yüzden adını yeni öğrendiğim Jimin bizim fakülteye yakın olacaktı.

Butikten aldığı yeni elbisenin altına benden çaldığı topukluları giymek için hazırdı bile.

Tek sorun mezuniyet yarınaydı. Ben hazır falan değildim, o kadar insan görmeye ve o saçma gürültüye. Şu mezuniyetin sadece bir iyi yanı, kep törenine katılmayacak olmamdı.

Jin Ae'ye kalsa, kep törenine ilk o gidecekti.

Saate bakıp belli olmayan kapıdan içeri girmiş, eşyalarımı toplamış ve kütüphaneden çıkmıştım. Başım hafiften dönüyordu, uykum vardı.

*

"Dön bakayım etrafında." Jin Ae, dediğimi ikiletmeden etrafında döndüğünde güzel bir şekilde süzdüm. Elbise giyme fikrini köşeye bırakmıştı ve ben onunla zorla uyumlu giyinmiştim.

Kendimi parçalamak istiyordum ama neyseki benim eteğim mordu. Beyaz, büyük bez çantamı aldığımda, diğer baskılı çantamdan okuduğum kitabımı çıkardım, yaprağa baktım. Bu hareketlerim saçmaydı ama tebessüm etmiştim.

Jin Ae, saçını tararken kendimde kalkacak güç bulamıyordum. Hemen yatağıma gitmek, uykuya dalmak ve uzun bir süre kalmak istemiyordum. Jin Ae'nin bana verdiği toz pembeye yakın renkteki çorabımı giydim, kenarda oturarak onu bekledim.

"Saçını yapacağım."

"Git ve kendini as Jin Ae, böyle bir şey olmayacak." demiştim saç düzleştiricisini fişten çekerken. Saçlarımı belli tutamlara ayırdığımdan, işim kolaydı. On dakika da düzleştirmiş ve ince bir eyeliner çekmiştim.

Bana bu kadar yeterdi.

Jin Ae yanıma gelinin kız kardeşi modunda geldiğinde arkasına geçip banyoya ittirmiştim. Amacımı anladığında kaçmaya çalışmıştı ama bende saçma bir güç vardı.

Lavabonun tezgahından makyaj temizleme suyunu almıştım ama bitmiş olduğundan, bende mendile krem sürüp yüzündeki fazla makyajı temizledim.

Öncelikle, bordo ruju ve allıktan domates gibi olan yanaklarını.

"Senden nefret ediyorum, Mi Sun."

"Fazla konuşma hayatım, gelecekte bu an için bana teşekkür edeceksin." aynadan yansımasına baktıktan sonra omzuna hafiften vurdum.

Tamam, bana da teşekkür edeceği nokta inandırıcı gelmemişti ama sildiğim için minnettar olacaktı.

Mavi renkteki çoraplarını giydikten sonra mahallenin butiğinde indirim var diye aynı aldığımız beyaz ayakkabıları giyip evden çıktık.

Omuzlarıma gelen saçlarım, hafif esen rüzgardan dolayı sallanırken kapıyı kilitledim ve Jin Ae'nin koluna girdim.

Yavaş bir tempoda yürüyerek fakülteye ulaştığımızda kendimi atacak yer aramıştım ama bulamamıştım. Gözlerim Hoseok'u arıyordu ama istediğini bulamıyordu.

Uzun yuvarlak masalar, kokteyl görüntüsü verse de kimsenin umurunda değilmiş gibiydi. Herkes eğlencenin, yeni fotoğrafların ve hava atmanın peşindeydi.

Dudağıma yeniden küçük aynaya bakarak nemlendirici sürdüğümde Jin Ae bardağıma elma suyu koymuştu. Sanırım daha onun için asıl kişi gelmemişti.

"Tüm gece böyle mi geçecek?" bana koyduğu elma suyundan bir yudum aldım, yükümü diğer bacağıma verdim. Onunda canının sıkıldığını biliyordum ama bir şey demiyordu.

"Selam." diyip yanımızda aniden biten Woo Jin ile neden hala hayatta kaldığımı sorgularken "Merhaba, Woo Jin." dedi Jin Ae. Kafasını duvara sürtmek istiyordum.

Aptal kız, her şeye burnunu sokmasaydı keşke.

Saçma bir şekilde sinirlenince 'sadece selam verdi' diye hatırlattım kendime.

Ardından Hoseok'u gördüm, siyah bir takım vardı üzerinde, içinde de beyaz bir gömlek. Yakışıklı gözüküyordu, aynı zamanda da çete başı gibi. Kaşları çatık, hızlı hızlı ilerliyordu.

Ne düşündüğünü merak ediyordum, yanımdan geçse durdururdum sanırım. Dalgın gibiydi, arada bir önündekilere çarpıyordu.

Arkasında Namjoon, nane kafa ve nane kafadan daha uzun geniş omuzlu biri. Podyumdalarmış gibiydi. Enfes bir görüntü vardı burada aslında.

Yarım saat sonra Hoseok önümden geçerek, koşar adımlarla mezuniyet törenini terk ederken arkasından sadece bir iki adım atmıştım.

"Nereye?" diye kolumu tutan Jin Ae, Jiminle olan sohbetini bölüp bana dönmüştü. Hoseokla değil, naneyle göz göze gelince, "Buradayım." demiş ve yerime dönmüştüm.

Ve neredeyde Jin Ae ile Jimin'in tüm gece boyunca cilveleşmelerini ve Woo Jin'in bana yürüme girişimlerini, nane kafanın bana attığı bakışlar altında ezilerek dinlemiştim.

*

"Son şişe?"

"Amca!" diye bağırmamla bana dönen ak saçlı yaşlı adama "İki şişe daha soju alabilir miyiz?" diye sordum. Kafasıyla onaylarken, Jimin ateşin üzerindeki etleri kesmekle meşguldü.

"İki şişe mi? Keş misin Mi Sun?" Jin Ae, bana söylenirken aklımda koşarak çıkan Hoseok vardı. Annesine mi bir şey olmuştu bilmiyordum ama, aklıma gelen ilk düşünce buydu.

Kötü şeyler düşünmeye meyilli bir insandım, saçma saçma düşünceleri aklıma sokar ve dertsiz başıma dert alırdım.

Aynı şimdi olduğu gibi.

Dudağımı yalarken aklımda sadece kaşlarını çatmış ve töreni terk etmiş hali vardı. Sanki tam karşımdaydı, aklımdan gitmiyordu.

Bacağımı masanın altında hızla sallarken, masaya iki tane daha soju şişesi konulmuştu. Jin Ae bir tanesini önüne koyduğunda göz devirip eskisinden bardağıma doldurdum ve tekte bitirdim.

"İyi değilsin gibi, ne düşünüyorsun?"

Çantamdan telefonumu çıkardım ve şarjına baktım, üçteydi. Bu yüzden sormaya gerek bile duymadan masadan Jin Ae'nin telefonunu ve kendi telefonumu alıp kalktım.

"Mi Sun!"

Yediğimiz ve yemekten çok içtiğim mekan, seyyar satıcının bahçe içinde kurduğu masalardan ibaretti. Bizimle beraber dolu neredeyse sekiz tane masa falan vardı ve adam yeni kişiler geldikçe masa açıyordu.

Ayda illa bir defa da olsun geldiğimiz bir seyyardı.

Hızla rehbere girdim ve 'Jung Hoseok' ismine tıklayıp kaydettiğim numarayı Jin Ae'nin arama yerine yazdım. 'ara' tuşuna basacakken bir anda durdum.

Başım dönüyordu.

Üç kişi, üç şişe soju bitirmiştik. Hatta, bana ili şişe, Jimin ve Jin Ae'ye de bir şişe düşmüştü.

Kafam dumanlıydı, o anlık cesaretle bastım arama tuşuna. Saat dörttü, uyuyup uyumadığını bilmiyordum. Telefonu kulağımdan çektikten dört - beş saniye sonra adının altında saniyeler çıkmaya başladı.

Zaman kaybetmek istemedim.

"Alo, Hoseok, müsait misin?"

*

destiny | hoseokHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin