Dudaklarımı yalayıp açılan kapıdan içeri giren çifte baktım. Saat dokuza geliyordu, mekan onda kapanacaktı ama çok sevgili patronumuz mesaiye kalmamız gerektiğini söylemişti.
Çıldıracaktım.
Gelen çiftin siparişini aldım, boş bir masaya yönlendirdim. Elimdeki tepsiyi kafalarına atmak istiyordum ama buradaki işime ihtiyacım vardı.
Jin Ae yanıma gelip yanağımdan öptü. Ayağı daha iyiydi, topallamıyordu ama arada bir kenarda durup dinlendiğini görüyordum. İşler ona kalmasın diye canımı vermiştim ama bende bir yerden sonra tükenmiştim.
"Yoruldum Mi Sun~" gözlerini kapatıp kafasını omzuma koydu. Ellerim belini sararken gülümsemiştim. "Biraz daha dayanmalısın, zaten saat daha..." derken "Saat daha dokuza geliyor, en az üç saat daha buradayız!" dedi.
Eh, haklıydı.
Tekrar çanın sesini duydum, kendimi Jin Ae'nin yanından çektim. O arkaya gidip diğer müşterilerin arasına karışırken, bende kasayla ilgilenmeye devam ettim.
*
"Nereye? Evin yolu orada değil bilmiyor musun?" eliyle beni savuşturan Jin Ae, kafenin karşısındaki otobüs durağına geçti. Güldükten sonra karanlık sokakta telefonun flaşı açıp yüzüne tuttum.
"Sana bir soru sordum."
Dil çıkarıp "Git başımdan Mi Sun." dedi, kahkaha attım. Birkaç saat önce bana sırnaşan kendisi değilmiş gibiydi. Ah, yorgunum diye kendini yerlere atan da oydu.
Yine de, bende durağa geçtim ve o otobüse binene kadar bekledim. Bunu öz kardeşime yapmıyordum, annem görse bayılıp kalırdı herhalde.
Camın kenarına oturup bana el salladı, belli bir süreden sonra da zaten gözden kaybolmuştu. Eve giderken açık olan markete uğradığımda gözlerim neredeyse kapanıyordu.
Markete girdim, kozmetik ürünlerinin olduğu raflardan kullandığım pedi aldım. Canım birkaç şey daha çekince elimdeki sepete doldurdum ve kasaya gittim.
Cidden şuraya bir yere yığılıp kalacaktım.
Ücreti verip marketten çıktım, esniyordum ve gözlerim yaşarmıştı. Saat on biri geçeli çok oluyordu ama ben daha eve varamamıştım. Kenarda köşede durdum ve poşet elimde yük olmasın diye çantama koydum.
Şimdi daha iyiydi.
Sessiz sakin sallana sallana yürürken yakından gelen havlama sesiyle duraksadım. Sertçe yutkunurken saklanabileceğim bir yer aramıştım.
Köpeğin sesi daha da yakından geldi, bizim evi görüyordum ama gidemiyordum. Ah Hoseok, senin köpeğin yüzünden daha da çok korkuyordum!
Köpek değilde köpeklerin sesi arttığında bacaklarımın titrediğini hissettim. Benim buradan toz olup uçmam gerekiyordu ya da gökten gelecek bir gücün beni kaçırması. Ama her ikisi de olmayacağından dudağımı dişlerimin arasına alıp sakince yürümeye çalıştım.
Köpeklerin sesi daha da artmıştı.
"Hişt!"
Çığlık atacakken son anda durdum. Yavaşça sağ tarafa dönmemle Hoseok'un yüzünü görmüştüm. Burada ne işi vardı?
Elindeki çöp poşetini kovaya attıktan sonra yanıma geldi. Gece gece, köpekler varken uğraşacağım biri değildi. İşte tam o sırada iki tane büyük köpek yanımızdan geçti.
"Daha yeni mi geliyorsun işten?"
"Evet." dedim kısa kesmek istiyordum. Uykum köpek sesleri duyunca yok olmuştu ama hala uyumak istiyordum! Ayrıca köpekler benden bile büyükmüş gibi duruyordu.
Korkuyordum.
"Burada mı oturuyorsun?" diye sordum. Aslında beni ilgilendirmezdi ama merak etmiştim. Hem, o bana soru sormuştu. Bir şey olmazdı.
Arkasındaki bahçeli iki katlı eve baktı ve bana döndü, "Evet." dedi dudaklarını bastırarak. Kafa sallayıp geçip gitmek istiyordum. Köpekler olmasaydı bu benim için daha kolay olacaktı.
Bir tane daha geçti, Hoseok gülerek beni duvar ile arasına aldı. Şok olmuştum, nereden geliyordu bu saçma yakınlık?
"Ne yapıyorsun?" diye sordum, sesimi korkudan titreyeceğini falan düşünmüştüm ama bayağı gür çıkmıştı. Yine gamzesini çıkararak güldüğünde tek kaşımı kaldırdım. Gamzeyse gamze, bende de vardı.
"Köpeği görmen bile titremeni sağlıyor. Ben sadece onları görmeni engelliyorum."
"İhtiyacım yok, çekilir misin?"
"Tabiki." dedikten sonra elini saçlarının arasından geçirdi ve saçlarını biraz dağıttı. Bu hareket karizmatik bir hava kaymıştı ona. Gözlerimi kısarak yüzüne odaklandım, cidden ağlayacaktım. Bir erkek nasıl benden daha güzel olurdu ya?
Yine de gülümseyerek bana dönünce yüzümü soktuğum şekilden çıkardım ve bir adım ileri attım.
"İyi geceler, Hoseok." dedikten sonra kendi evime doğru yürümeye başladım. Eh, gerekirse titreye titreye gerekirse ağlaya ağlaya gidecektim. Başka bir şansım ve çarem yoktu.
"Hey, Mi Sun!"
Sokakta adım yankılanınca durdum, istemeyerek de olsa ona doğru döndüm. Soğuk olduğunu umarak "Efendim?" dediğimde hiç bitmeyecek gibi olan enerjisiyle yanıma geldi.
Git artık başımdan Hoseok, evime gideyim.
"İstersen, sana eşlik edebilirim. Rahatsız etmeyeceğime ve konuşmayacağıma söz veriyorum!"
*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
destiny | hoseok
Fanfic❛Eğer o gün, o kahve dökülmeseydi belki de bugün biz olamayacaktık Hoseok.❜ 180107