28 | uçak yolculuğu

1.2K 106 36
                                    

Ellerim plastik bardağın üstünde, çevreyi izliyordum. Bu eylemi yaklaşık kırk dakikadır yapıyordum çünkü burada buluşmamız için Hoseok'un ablasıyla anlaşmıştık. Jin Ae'nin araştırmalarından bildiğim kadarıyla sevimli bir kızdı.

Cana yakın demişti ve yeni tanıştığı birine Hoseok'un çocukluk anılarını anlatıyorsa konuşkan biriydi, düşünceme göre.

Yine de hiçbir aksilik çıkmasın diye yarım saat erken gelmiştim ama, on dakikadır kafede onu bekliyordum. İçimde stres filizleniyordu ve ben bunu engelleyemiyordum.

Plastik şişeyi ya da bardağı kaldırıp, pipetini ağzıma yaklaştırdım. Büyük bir yudum aldığım sırada, açılan kapının önünde dikilen sima tanıdık gelmişti.

Büyük birkça adımdan sonra yanımda olunca, yüzündeki samimiyetten uzak gülümsemesiyle sandalyesini çekip oturdu, baş parmağımla kulağımın arkasını kaşıdım.

Stres yapmıştım.

"Merhaba, Mi Sun." baş selamı verip gülümsedim, aynı şekilde karşılık verdim. "Biraz beklettim, üzgünüm. Zaten pek vaktini de almayacağım, uçağım var." Her kelimesi tedirgin ediyordu beni.

"Önemli değil," dedim ama kırk dakika oturmaktan kalçamın düzleştiğine emindim. Dert etmedim, diyeceklerini daha fazla merak ediyordum.

"Bu gece, yaklaşık dokuz saat sonra, Avustralya'ya döneceğim." konuya böyle giriş yapması beni geriyordu. Benden bir isteği var gibiydi ve hemen burayı terk etmek istiyordum.

"Senden bir şey isteyeceğim..." gözlerimi yüzüne odaklandım. Aklımdaki şeyi istememesini umdum, zaman dursun ve ben burada olmayayım, bunu istemiştim. "Onu ikna et." nefesim kesilir gibi oldu.

Bir ihtimal, başka biridir diye düşünmeye çalıştım ama başka biri yoktu. Sadece Hoseok vardı, Hoseok. Dudağımı dişlediğim sırada, "Onun iyiliğini düşünüyorum." dedi.

Ablasıydı, elbette onun için iyi olanı düşünüyordu ama biz? Biz ne olacaktık? Bunu düşünüyor muydu? Alışmıştım ona, düştüğüm boşluk felaket olacaktı.

"Yüzükleriniz yok, anladığım kadarıyla sevgili de değilsiniz. Ayrılmanız o kadar zor olmayacaktır. Yanlış anlamanı istemiyorum ama benim için önemli olan kardeşim." derin bir nefes aldı, iki elini de masanın üstüne koymuştu.

"Hoseok mutlu gibi gözüksede günden güne kendini yer. Onu buradan uzaklaştırmak daha doğru olur. Yanıma taşınmasını istedim ama sert bir şekilde beni tersledi." Ne hissetmem gerektiğini bilmiyordum ama bir yanım Hoseok terslediği için mutlu olmuştu.

En azından, ilk fırsatta kabul etmemişti.

"Anlıyorum." dedim, gereğinden fazla sakin ve durgundum. Oysaki, aklımda milyar tane fikir takla atıyordu. "Onda, belli bir yerin var. Lütfen onu ikna et." bana beklentiyle bakarken, 'istemiyorum, yanımda kalsın.' diyemedim. Sadece bakıştık, kirpiklerimi kırpıştırdım.

Karşımda, ojeli parmaklarıyla masaya ritim tutup bana bakarken ve Hoseok'un iyiliği için buradan onu alıp götürmek istediğini söylerken sadece gözlerine bakıyordum.

Yerinden yavaşça kalkıp sipariş vermeye giderken, bardağın kapalı yerine gözyaşımın düştüğünü görmüştüm. Pipetim bulanıklaştı ve tavana bakarak kafamı başka bir yere çevirdim.

Şimdi zamanı değildi.

Dizimi hızlıca sallarken ne yapmam gerektiğini düşünüyordum. Hoseok'a ne diyecektim? Cidden vedalaşacak mıydık? Avustralya'ya gidecek miydi?

Ya da, onun için en iyi seçenek neydi?

Kahvesini alıp karşıma, yerine oturdu. Gözlerim kızarmış olabilirdi ama umursamıyordum. İlgi odağım bile kaybolmuştu. "Onunla çok uzak kaldık. Yeni bir hayat kurmasına yardım etmek istiyorum." haklıydı, sonuna kadar haklıydı da ben de ondan vazgeçmek istemiyordum.

destiny | hoseokHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin