21 | boşluk

1.1K 130 4
                                        

Zaman hızlı geçiyordu, en azından bana göre. Mesela daha geçen hafta ağlama krizi yaşadığımda Hoseok yanıma gelmişti, bu hafta ise hastaneye ben gitmiştim.

Yoongi'ye mesaj atmış ve Hoseok'un hastanede olmadığı zamanları öğrenmiştim. Başta beni umursamamıştı, hatta telefonu yüzüme bile kapatmıştı ama sonra ikinciye aradığımda bülbül gibi şakımıştı.

'Hoseok ile ilgili hiçbir bilgi vermek zorunda değilim,' demişti ilk sorduğumda. 'Onu üzme, zor zamanlar geçiriyor.' diye devam etmişti. Sanırım benim hayatım Yoongi'ye güllük gülistanlık geliyordu.

Yine de, biraz daha ısrarlarım sonucu ve onunla karşılaşmamak için verdiğim sözden sonra, parkta buluştuğumuz gün aslında Hoseok işe başlağını öğrenmiştim. Belliydi o gün, üzgün falandı ama umutluydu.

Ve ben de bunu göremeyecek kadar kör ve aptal.

'Annesi yüzünden çok endişeli, sürekli gitmek istediğini sayıklıyor,' Bu dediğinden sonra telefonu kapatmak istemiştim. İçimde yarattığımı düşündüğüm kuruntu boşa çıkmamıştı. Hoseok gitmeyi düşünüyordu.

'Bunu buraya bağlayan bir şeyler var, eminim. Her neyse, gün içinde on ikiden sekize kadar gidebilirsin.' teşekkür ederek telefonu kapatmıştım. Eh, biraz sindirmem gerekiyordu.

O gün telefonu kapattığımda saat dört gibiydi, işten izin almıştım ve neredeyse koşarak hastaneye gitmiştim. Daha zamanım vardı ama koşmam gerekiyormuş gibi hissetmiştim.

Hatta, asansörden daha hızlı altıncı kata ulaştığıma eminim. Doktor saçma bir şekilde beni tanımıştı. Oysaki, sadece iki defa gelmiştim.

Durumunu sorduğumda bir süre sessizlik olmuştu. 'Siz yabancı değilsiniz,' diye başladığında ne desem bilememiştim. Beni nereden tanıyordu? İşte bunlar hep derin soru işaretleriydi.

'Daha Hoseok'a söyleyemedim...' nefesim daralmıştı, dudağımı ısırmıştım. 'İyileşmesini beklemek, mucize olur. Umut dolu bir genç ama, maalesef.' hala bile düşündükçe gözümden yaş akıyordu.

Doktorlar bile ne kadar umut dolu olduğunu görmüştü Hoseok'un. Ama, bu umudun uzun süreli olacağını sanmıyordum.

Saçma bir şekilde, kendimi yoğun bakım ünitesinde bulmuştum, Hoseok'un annesinin yanında. Kadında inanılmaz derecede bir güzellik vardı. Hoseok'u sürekli güzel buluyordum, sebebi belliydi.

Annesi çok güzeldi.

Çıkarken, ayak ucuna Hoseok'un gözlemlediğim kadarıyla sevdiği çikolatadan bırakmıştım. Elbet buraya gelecekti, en azından midesine bir şeyler girmeliydi.

Ve şu an, kütüphaneye apar topar giren Yoongi, beni endişelendirmekten başka bir şey yapmamıştı. Ben onu girerken görmüştüm ama o beni görmeyip her boşluğa bakmaya başlayınca kolundan tutup arkaya sürükledim.

Durduğumuzda kolumdan tuttu aceleyle, "Benimle gel!" dedi, yutkundum. "Sormaya korkuyorum Yoongi, ne oldu?" hızlı soluklarının arasında "Hoseok..." diye mırıldandı. Bu benim son dayanağımdı. Direk çantamı almış ve görevlidir izin almaya gitmiştim ama Yoongi, ben çantamı alana kadar her şeyi halletmişti.

"Ne oldu ona?" içimden bir ses hastaneyi yönlendirirken "Doktor, annesinin durumunu falan açılamış. Kafası zaten bozuktu, hepten içmiş herhalde." ellerini dizine yaslayıp derin bir nefes aldı.

"Yolda da araba çarpmış. Durumu kritik değil ama yinede seni de yanıma almak istedim." hastane?

"Şimdi nerede?"

"Hastanede."

*

"Yoongi, açım."

Kapının önündeki hastane oturaklarında ayaklarımı sallarken Yoongi odadan çıktı ve sürgülü kapıyı yavaşça kapattı. Bana dönmeden "Neden içeri girmiyorsun?" diye sordu.

Tereddüt etmeden cevapladım. "Yüzüm yok." Bu defa bana dönmüş gülümserken "Onun bunu pek önemsediğini düşünmüyorum." dedi.

"Sana anlatayım..." dedim burukça ve alayla gülümserken. "Köpeğinden kaçarken karşılaştık, Jin Ae üzerine kahve dökünce tanıştık. Bana iş buldu, projemde yardım etti, köpeklerden korkuyorum diye benimle beraber yürüdü."

Yanıma oturunca devam ettim. "Sinirden ağlarken yanımdaydı, fakültede kalabalık arasında ezilirken de. Bana benden hoşlandığını söyledi ve o saat içinde annesinin durumunu öğrendi. Parkta yaptığım zaten apayrı bir şey." dudaklarımı ıslattım.

"Ve daha geçen hafta, ağlama krizimde yanımdaydı. Peki ben ne yaptım, Yoongi? Sürekli kaba davranmak ve onu görmezden gelmek dışında?"

"Kek." diye mırıldandı. "Annesinin yanında yemek yiyemiyor diye düşünüp ona kek verdin. Ve bu Hoseok için yeterli bir şey. Ondan hoşlanıyor musun?"

"Bilmiyorum, Yoongi. Ama onun yanımda olmasını seviyorum. Ama... Kötü bir durumda onu buraya bağlayan şey ben olmak istemiyorum."

Yoongi gülümserken saçımı karıştırdı. "Anladım ben seni, kuşkuların ve korkuların var. Ama sana bir abi tavsiyesi vereceğim, oluruna bırak, düşünme."

"Bunu değerlendireceğim, Min."

"Her neyse," diye homurdandı ayağa kalkarken. "Şu aptalı doyurmam lazım, açık bir dükkan bulmalıyım."

"Şey," dedim onun arkasından ayağa kalkarken. Çantamdan direk evin anahtarını çıkardım ve Yoongi'nin avcunun içine bıraktım. "Buzdolabında bir sürü saklama kabı var, alabildiğini al. Hepsi yenilecek durumda." dedim parmaklarımla oynarken.

Yoongi gülümserken konuşmama devam ettim. "Bu saatte açık yer pek fazla bulamazsın, Jin Ae evdedir o hazırlar."

"Ondan hoşlanıyorsun, hem de çok." diyip güldüğünde onu ters yönde çevirdim ve arkasından iteledim. Bazı anlarda ağzını kırasım geliyordu.

"Git yoksa vazgeçeceğim Yoongi." derken bana kıkırdayıp ilerlemişti. Gülümserken Hoseok'un kapısındaki camdan içeri baktım, bana bakarak gülümseyen Hoseok beklediğim bir şey değildi.

Ama, güzeldi.

*

destiny | hoseokHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin