5 | dostluk

1.9K 165 26
                                        

"Ben geldim." bitkin sesimle içeriye seslenince tepki alamadım. Evde olduğunu son ses açık televizyonun sesinden anlıyordum ama umursanmıyordum. Jin Ae'nin huyuydu bu, sevdiği dizi başlamışsa kimseyi görmezdi.

"Ses yapma." diye kesin konuşunca oflaya oflaya ayakkabılarımın bağcığını çözdüm. Onun yüzünden fazla çalışmıştım ama değer görmüyordum. Neyseki, yemek yedikten sonra direk uyuyacaktım.

Çantamı kolumdan çıkarırken yerde sürünmesini dikkate almadan koltuğun oraya gittim. "Çok yoruldum Jin Ae-shi." diye sırnaşmıştım ama kafamı eliyle ittirmişti.

"Cidden minnet duygun yok."

"Kes." on dakika sonra dizi reklama girince gülümseyerek bana dönmüştü. Yılan, sadece işi düşünce sevimlilik yapan bir ev arkadaşım vardı. Yine de, kimseyle paylaşmadığım şeyler onunla günlük konumuzdu.

"Nasıldı bugün?"

"İğrenç." dudak büküp "Neden?" diye sordu. Bunun altından bir şey çıkacaktı ama yine de sakin kaldım. Ya da saçımda gezinen elleri sakinleştiriyordu. Ama huylu cidden huyundan vazgeçmiyordu.

"Hoseok aşkın gelmedi mi?"

"Ağzına vuracağım şimdi, sinir etme."

"İyi, aç mısın bebeğim?" demesiyle kafa salladım. Açtım, en son fakültenin arasında yemiştim. Eh, işten de geleli çok olmuyordu. Resmen canıma okumuştu aptal adam.

"Ne var yemek olarak?" dememle "Ramen." dedi. İşte böyle anlarda, annemin yokluğunu daha fazla hissediyordum. Yemek işin değildi de, yine de işte... Her neyse.

"Bir defa kalk ve güzel yemek yap. Zaten bütün gün evdesin."

Yattığım yerden kalktım.

Seke seke oturduğu koltuktan kalkınca, boşta kalan yastığı suratıma attı. "Çok konuşma." dedikten sonra saçlarını savurarak giden Jin Ae'nin ardından televizyondan istediğim programı açtım.

*

"Mi Sun, kalk geç kalacağız!"

Neredeyse ağlacak pozisyondayken yataktan kalktım ve direk banyoya girdim. Yapabileceğim en kısa duştan sonra, yanıma aldığım kıyafetleri giyip banyodan çıktım.

"Günaydın." dememle kıkırdayıp "Sana daha aymamış herhalde." dedi. Ne ona verecek cevabım ne de yapacak mimiğe enerjim vardı. Gözlerim kapansa bile dudağımı ısıra ısıra mutfağa gittim.

Eh, illa birinin hazırka- "Jin Ae!" diye bağırmamla yanağımdan öptü. Gözlerimi kırpıştırıp tekrar hazırlanan masaya bakınca kafama vurdu. Elini kırmak istiyordum ama yemekten sonra. Çünkü güzel gözüküyordu.

"Bu ne?" dememle arkamdan ittirdi, "İlk otur, görgüsüz." dedi. Yine de susmuştum, çünkü masa güzeldi. Belli ki, bayağı bir emek harcanmıştı.

Oturmamla, önüme ismini sorduğum ekmeği aldım. Jin Ae, bardağıma elma suyu koyarken sessizce bir ısırık aldım. Ağzıma yumurta tadı gelince kaşlarımı çattım.

"Adı ne bunun?" kendisi de tabaktan özenle büyük bir tane seçip ağzına tıktı. Ben ise hala cevap bekliyordum. Eh umarım bu yıl içerisinde cevap alacaktım.

"İnterneten buldum tarifini, dene bir."

"Denedim, güzel. Adı ne?" gözlerini kırpıştırarak "Yumurtalı ekmek." dedi. Tadı cidden hoşuma gitmişti ve bir daha yapması için yalvarabilirdim. Biraz oylanarak kahvaltı etmeye başladık.

Jin Ae telefondan saate bakınca, bağırarak ayaklandı. Bu bağırışın, geç kalmamızla alakası olduğunu bildiğimden bende telaşla masadan kalktım. Banyodan sonra giyinmiştim ama saçlarım ıslak ve taranmamıştı.

Ayrıca makyaj?

"Saat kaç?" diye bağırışımla "Sekizi yirmi geçiyor." dedi. Ay, ağlayacaktım sanırım, dersin başlamasına on dakika vardı. Havluyu saçımdan çekip direk tarağı elime aldım. Hızlı bir şekilde taramamın ardından direk saç kurutma makinesini aldım ve diplerini kuruttum.

Ceketimi de üzerime giymemle geniş çantamı alıp Jin Ae'nin peşinden evden çıktım. Yolun sonuna geldiğimde, telefonun evde kaldığını fark etmiştim. Ay ağlayacaktım şimdi, hayatımda güzel bir şey olsa ardından direk felaket doğuyordu.

"Jin Ae, bekle!" umursamadan koşmaya devam edince, saldım kendimi. Birinci dersim zaten dakikasında gelen öğretmene aitti, canımı versemde beni almazdı.

Bu sebeple, eve geri döndüm ve telefonumu aldım. Ayrıca, makyajımı da yaptım ve Jin Ae'nin parfümünü etrafımda iki tur döndürdüm. Yirmi dakika sonra, fakültenin kantininde ders zamanını bekliyordum.

Geçen yirmi dakikanın da sonunda, kantin kalabalıklaşmış ve sessiz ortam kaybolmuştu. O sıra kırmızı saçlarıyla tek bir kişi çarptı gözüme, derin bir nefes alma gereği duydum.

Jung Hoseok.

*

destiny | hoseokHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin