Selam, biz geldik! Arayı elimizden geldiğince açmamaya çalışıyoruz ama elimizde olmayan sebepler var.
Üniversite sınavları açıklandığı için bizi tatlı bir telaş sardı. Tatil olunca Aleyna'da İstanbul'a gitti, bir güzel bölümün son kısmını İzmir'de unuttuğu için orada da yaşamadı. Benim de arkadaşlarım bir kaç gün bizde kaldı derken bitirmeye fırsat bulamadık.Saat gecenin bir yarısı oldu, bölümün başını bilgisayara geçirmesi için Ece'yi gaza getirdim. Yazmasını bekliyorum. Tüm suç bende değil yani.
Bölümün sonunda bulunan soruları cevaplayıp, yorum atanlardan bir kişiye bölümü ithaf edeceğiz. (İsimleri kağıtlara yazıp, rastgele birini seçeceğiz.) Ve işte şimdi daha fazla uzatmadan sizi bölümle başbaşa bırakıyoruz!
Not: Bölüm sınırı 95 vote ve 150 yorum
Ece'nin ağzından:
Birbirimizden ayrılıp, birkaç saniye boş boş birbirimize baktıktan sonra arabaya bindik. Mete, şoför koltuğuna otururken, bende yanındaki koltuğa oturdum. Onun arabayı çalıştırması üzerine de ona dönüp, "Gökhan nerde?" diye sordum. Mete'yi daha önce hiç araba kullanırken görmediğim için bu durum beni fazlasıyla şaşırtmıştı.
"Bugünlük ona izin verdim." Mete, neşeli bir sesle konuştuğunda "Pekâlâ!" diye mırıldandım. Ardından da telefonumu çantamın içine koydum. O, arabada kısık sesli bir müzik açarken, ben bakışlarımı ona yönelttim ve heyecanla "Nereye gidiyoruz?" diye sordum. Mete'yle birlikte bir şeyler yapacak olmak, nedense beni heyecanlandırmıştı.
Mete, kırmızı ışığın yanmasından faydalanırken, bakışlarını bana yöneltti. Yüzündeki kocaman gülümsemesiyle birlikte, "Tabii ki de kahvaltıya!" dedi. Bunun üzerine gözlerimi devirdim. Kahvaltıya gideceğimizi bende biliyordum. Zaten planımız kahvaltıya gitmekti!
"Orasını bende biliyorum, kahvaltıya nereye gidiyoruz? Asıl sorum buydu," diye sordum, bıkkınlıkla. Eğer beni şimdiden bezdirirse, ona bir şans verdiğim için pişman olacaktım. Bu yüzden günümün güzel ve onunla kavga etmeden geçmesini diliyordum. İlk defa onu kırmak istemiyordum. Ayrıca bazı şeylerin sebebini öğrenmek için de onunla vakit geçirmeliydim.
"Tabii ki de sizin mekâna!" Mete mutlu bir şekilde cevap verdiğinde, oturduğum koltukta iyice yayıldım. Bakışlarım hala onun üzerindeyken, "Hadi ya, neresiymiş bizim mekân?" diye sordum. Belki çok fazla soru soruyor olabilirdim ama bunun tek nedeni Mete'nin sorduğum soruları dürüstçe yanıtlamamasıydı. İstediğim cevabı vermediği her soru için ona yeni bir soru sormak zorunda kalıyordum.
Mete, yeşil ışığın yanmasıyla birlikte tekrardan gaza bastı. Bana bakmıyor olsa bile yüzündeki gülümsemenin iyice büyüdüğünü görebiliyordum. Son derece sakin bir ses tonuyla birlikte "Gidince görürsün!" diye mırıldandı. Sorularımı tam olarak yanıtlamamak adeta onu mutlu ediyor gibiydi. Bu gerçekten de oldukça garipti.
Bakışlarımı cama yöneltip, "Pekâlâ, öyle olsun bakalım!" diye mırıldandım. Açlıktan karnım ağrımaya başlamış, önüme ne koysalar yiyebilecek kıvama gelmiştim. Tek temennim Mete'nin 'Sizin mekan' diye adlandırdığı yerin buraya yakın bir yerde olmasıydı.
Aradan birkaç dakika bile geçmemişti ki, Mete nefesini dışarıya verdi. Ardından da durgun bir ses tonuyla, "Kurcalayıp anı mahvetmek istemiyorum ama sormam gerek. Neden şimdi bana iyi davranıp, benimle bir randevuya çıkıyorsun?" diye sordu. Randevu kelimesi beynimde defalarca kez yankılanırken, hızla ona döndüm. Korktuğum başıma gelmiş, yanlış anlaşılmıştım.
Hızla, "Bu bir randevu değil!" diye itiraz ettim. Gerçi kardeşlerim bile bunun bir randevu olduğunu düşünürken, bunu ona açıklamak fazlasıyla zor olacaktı. Bu sadece onunla arkadaş olmak için uzattığım bir zeytin dalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk Peşimizde
ChickLitAleyna, lacivertti. Mavi kadar sıcak ama yaşadıkları onu kararttı. Lacivert otoritenin rengidir. Aynı zamanda uyum ve başarıyı temsil eder. Arkadaşlık ilişkileri ve hayatında başarılı olan Aleyna'yı en iyi tanımlayan renk budur. Ece, pembeydi. Onun...