28. bölüm

640 48 0
                                    

Bu gün Pazar ve ben uyumayıp sizin için bölümü tamamladım. Ve yeni aldığım kararımı sizinle paylaşmak istiyorum. Ramazan dolayısıyla bölümler yazmak da zorlaştı. Uykusuz kalmam önemli değil ama sizden de ona göre yorum ve beğeni istemem suç olmamalı ben her iki hikayeme de düzenli olarak hafta da bir yada iki bölüm yayınlıyorum sizinde bildiğiniz gibi. Neyse kararıma gelecek olursak mavi vurgun yada ışık hikayelerim arasında en çok beğeniyi ve yorumu alan hikayem hafta iki kez yayınlanacak diğeri sadece bir bölüm olarak yayınlanmaya devam edecek. Keyifle okuyun hayırlı sabahlar aynı zaman da J

Yağmur babasının karşısında olduğuna inanamayan gözlerle bakıyordu. Nasıl inansın? Yok sayan adam tam karşısında olunca donup kalması normalde… Çok sonra yada saniyeler sonra babasının ona değil elline baktığı fark etti. Gözleri kendi eline bakınca gerçeğin farkına da varmış oldu. Galip şuan yanında elini tutuyordu. Alayla gülümsedi… Zaten babasının aniden karşısına çıkmasının başka ne nedeni olabilirdi ki? Galip’in elini bırakmak yerine daha sıkı tuttu. Bıraksa ellerinden kayıp gidecekmiş gibi hissetmişti babasının bakışları yüzünden. Onu yürütmek için çekiştiren genç adama uydu ve ağır ağır adım atmaya başladı. Olduğu yerde durmasının ona bir faydası yoktu.

“İyi misin canım?” diye genç adama baktı ve gülümsedi. Onu rahatlatmak istiyordu. Her adım onu babasına yaklaştırırken o Galip’in rahatlamasını önemsiyordu sadece. Babası gelmişti ve yine onu görmezden gelip gidecekti. Beni unutma adımlarını ona göre at gösterisiydi bu… Ama bu defa düşüncelerinde yanılıyordu. Çünkü Dağhan bey kızına bakıp olduğu yerden bir santim bile hareket etmemişti. Bekliyordu yanına gelmesini. Ona her baktığında kaybettiği aşkını görmesiyse çekilmez bir işkenceden farsızdı Dağhan bey için. Bir kıza sahip olduğu gün eşini kaybetmiş acısını kızından çıkarmıştı. Ona göre her katil cezasını çekmeliydi ama doğarken annesinin ölmesi Yağmur’un suçu değildi. Kim isterdi ki annesi bir dünyaya merhaba demeyi. Bir annenin yerini kim tutabilirdi. Bir evlada kim her düştüğünde gülümseyip kaldırır ve yaralarını sevgiyle sarardı. Anne hayattı bir evlat için. Duyduğu, hissettiği, ve ilk bağ kurduğu varlıktı. Savunmasız dünyasında en büyük koruyucusuydu. Sonrada baba gelirdi. Korumak, kollamak ve sevmek için ama o bunların ikisine de sahip değildi.

“Yağmur” dedi tam yanına geçip gitmeye hazırlanan kızana. Bu ilk seslenişiydi adıyla. Daha doğrusu Yağmur’un ilk duyuşu… Bu yüzden afallamıştı genç kız. Beklemeyen hep şaşırtıp afallatır mıydı insanı?

“Yağmur” dedi tekrar Dağhan bey… Galip sevgilisine seslenen adama baktı. Onu tanımıyordu ama bakışları ve gözleri tıpkı Yağmur’un kiler gibiydi. Babası olduğunu anlaması zor değildi.

“Konuşmalıyız” dedi bu defa durmuş olan ama ona cevap vermeyen kızana. Genç kız sadece ilk defa yaşadığı olayın şokundan çıkmaya çalışıyordu. Söylemek isteyip de içine de gömdüğü o kadar çok şey vardı ki anlatsa belki yüzlerce sayfalık roman olurdu. Derin bir nefes aldı. Eli hala genç adamın sıcak avucundaydı. Güç almak için sıktı ve öyle konuştu. Olduğu yere çöküp isyan etmemek için buna ihtiyacı vardı.

“Bir şey mi vardı?” diye direk sordu. Gözleri acıyla parlasa da sakinliğini eline almıştı.

“Konuşmalıyız” yine aynı kelime, tamam konuşmaları gerektiğini anlıyordu. Ne hakkında olduğunu da tahmin edebiliyordu az çok. Ama konuşmalıyız yerine, şunu yada bunu konuşmalıyız diye bir cümle kursun isterdi.

“Şuan sınav girmem lazım. Beklerseniz sınavdan sonra ancak konuşabilirim sizinle” sizinle sözleri o kadar kolay dökülmüştü ki dilinden, tıpkı bir yabacıyla konuşur gibi. Hiç zorlanmadan… Bu adam zaten ona bir yabancıdan farksız değil miydi?

MAVİ VURGUNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin