Ve kapıyı açtım...
İçeriye girdim. Ömer ve Eda Hanım arkamdaydı.
Kalbim yerinden fırlayacakmış gibiydi.
İlk defa onu yakından izleyecektim. Ve bu benim için imkansız gibi birşeydi.
Ömer sayesinde...
Ona bir teşekkür borçluydum.
Önce baygın gözleri karşıladı beni. Sonra bitkin ve solgun yüzü.
Onu düşünüyordu...
Yine...
Melike'yi...
"Oğlum, bak arkadaşların geldi."
Kısık gözleri bize döndü.
Sonra kollarından güç alarak dik durdu.
"H-hoşgeldiniz." Dedi sesinin çıkmasını çabalayarak.
Burukça gülümsedim.
Buraya hiç gelmemeliydim...
Onun gözyaşlarını böyle yakından görmeye dayanamıyordum.
Onur'un yatağının karşısındaki sandalyeye oturdum.
Ömer de Onur'un yatağının kenarına oturdu.
Başımı önüme eğdim.
Eda Hanım kapıyı açıp odadan çıktı.
Üçümüz kalmıştık...
Ve sohbet çoktan başlamıştı...
Ben sadece onu izliyordum.
Ömer ise sadece konuşuyordu.
Ve o da...
O da Ömer'in konuştuklarını dinlemiyor, gözlerini bir yere odaklamış, gitmemizi bekliyordu.
"Ben bir lavaboya gideyim."
Ömer'in ayaklanması beni tedirgin etmişti.
Bana koca bir dünya gibi gelen bu küçük odada yalnız ikimiz kalacaktık.
O ve ben...
Sadece o ve ben...
Gözlerimi saran ve kendini belli eden parıltı ve korku kırıntılarıyla Ömer'in odadan ayrılışını izledim. İlk defa yalnız kalmıştık.
Ve ben şimdiden Ömer'i istiyordum.
Nefes düzenim kaybolmuş,kalbim ise kendi ritmini unutmuştu.
Korkum heyecanımdan iki kat daha büyüktü. İşin garibi neden korktuğumu da bilmiyordum.
Ama korkuyordum işte...
Gözlerim tedirgince etrafta gezindi.
"Adın Deniz'di değil mi?" Onur'un sorusuyla gözlerimi kırpıştırdım ve heyecanımı bastırmaya çalıştım.
"E-evet."
"Karşı apartmanda mı oturuyorsun?"
Başımı evet anlamında salladım.
"Hı hı"
O da konuşmak istemiyordu.
Derin bir nefes verip önüne döndü.
Dakikalar sonra Ömer elindeki böreklerle içeriye girdi.
"Ben geldim."
Bana yanaştı ve tabağı uzattı.
"İstemiyorum."
Yapmacık şekilde kaşlarını çattı ve dudağını büzdü.
"Zaten küçücük kalmışsın al da ye işte."
Canım hiçbir şey istemiyordu.
Ve Ömer'in beni yemeye zorlaması beni iyice sinirlendiriyordu.
Börekten bir parça koparıp eliyle aşağı yukarı oynatarak ve "Uçak geliyooo" diyerek ağzıma sokmaya çalıştığında elimle onu geriye ittim.
"Ömer, gerçekten ben tokum."
Omuz silkip Onur'un yatağının köşesine oturdu.
Ardından Onur'un annesi odaya elinde bir tabakla geldi ve tabağı Onur'un masasının yanına koydu.
Ömer'in börekleri hayvan gibi yediğini görünce gülümsedi.
"Afiyet olsun Ömer'ime."
Ömer'ime?
"Sen yemiyor musun kızım?"
"Yok,teşekkürler efendim.
Ben tokum."
Tok değildim ama aç da değildim.
Zaten birşey yiyemiyordum.
"Olur mu öyle şey kızım?
Hemen sana da bir tabak ayarlayalım."
"Ama ben.."
Birşey söylememi beklemeden odadan çıktı.
Odada sessizlik hakimken bu sessizliği Onur'un öksürükleri bozdu.
Gözlerimi kırpıştırıp sandalyeden kalktım ve koşarak masasının yanındaki su bardağını ona uzattım.
Sudan derin yudumlar aldı ve bardağı avuçlarının arasına aldı.
Gözleri gözlerime değince o günkü elektrik tekrardan canlandı.
Umutlarım tekrardan tohumlandı...
"Teşekkür ederim."
"Ö-önemli değil." Sesim çok az çıkmıştı, ortamın sessizliğinden duyması kolay olmuştu.
Ömer'in manalı bakışlarıyla tekrardan yerime oturdum.
Olayları daha hazmedememişken içeriye Eda Hanım girdi.
Elindeki tepsiyi bana uzattı.
Tepside bir tabak börek ve bir bardak çay vardı.
"Teşekkürler efendim."
Dedim ve tepsiyi önüme aldım.
Yiyemeyeceğimi biliyordum.
Elimle böreği küçük bir parçaya bölüp ağzıma aldım.
Tadı güzeldi...
Ama içimde yeme gibi bir istek yoktu.
Zorla ve küçük parçalarla bir dilim böreği bitirdikten sonra çayımın son yudumunu mideme yuvarladım.
..........
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Başkası |Tamamlandı|
Teen FictionAcı çektiğimi bilmesine rağmen neden yardım etmedi? Çünkü kendisi de bu acının içindeydi.