"Tabağında zeytin bitmiş, biraz daha vereyim mi kızım?"
Bu Onur'un annesi olamazdı değil mi?
Bir anda bana karşı nasıl bu kadar ilgili olabilirki?
Her neyse.
Üzümünü ye bağını sorma.
"Hayır teyzecim teşekkür ederim."
Tabağımdaki son lokmaları da yiyerek yemek merasimini tamamladım.
Elimdeki peçeteyi alıp ağzımı temizledim.
Mısım kız rolü.
"Her şey çok güzeldi teyzecim ellerinize sağlık."
"Afiyet olsun kızım." Dedi gülerek.
Tabağımı alıp mutfağın lavabosuna bıraktım ve tekrar yerime döndüm.
Masadaki tüm çayları tazeledim.
Buradaki 'hamarat kızımdır' mesajını almışsınızdır.
Kahvaltı bittikten sonra Onur'un annesi bulaşıkları makineye dizmek için ayaklandı ve bende ona yardım ettim.
Ve Onur da öylece bizi izledi.
Annesi müthiş bir kadındı.
Otoriter biriydi, kuralcıydı, fakat çok güzel bir kalbi ve koyu muhabbetleri vardı.
Sohbet eşliğinde işimizi bitirdikten sonra salona geçtik.
Kahkahalar, hoş sohbetler, ikramlar...
Ve sonunda eve gitme vaktim geldiğinde ayaklandım ve Onur'un annesine yanaştım.
Bana sımsıkı sarılıp beni uğurladıktan sonra sandaletlerimi giydim.
"Anne, ben Deniz'i bırakmaya gidiyorum."
"Onur gerek yok evim hemen karşıda."
Ayakkabısını ayağına geçirip benimle birlikte asansöre bindi.
İnsanın bir günü ancak bu kadar güzel olabilirdi.
Kapıma geldiğinde ona doğru döndüm.
"Seni hiç evine bırakasım yok.
Gitmesen mi?"
Dudaklarını büzüştürdü.
Omuz silktim.
"Gel yürüyelim."
Elini uzattı ve tuttum.
Yolda böyle yürümek garipti. Biraz uzanıyordum. Fakat güzel hissettiriyordu.
"Biliyor musun, sen yanımda olunca farklı hissediyorum."
Kaşlarımı çattım.
"Nasıl farklı?"
"İlk defa bu kadar güzel hissediyorum. Sanki ait olduğum yer senin yanınmış gibi."
Gözlerim dolmuştu yine.
Ama elimde değildi.
Aylardır, yıllardır ondan habersiz sevdiğim adamın gözlerinin içine bakarak bunları söylemesi ağlatırdı insanı.
Mutluluktandı bu gözyaşları.
Ona sımsıkı sarıldım.
"Seni seviyorum." Deyiverdi birden.
"Bende seni seviyorum."
Elimden tuttu ve ilerlemeye devam ettik.
Nereye gideceğimizi çok iyi biliyordum.
Yavaş yavaş ilerledik.
Ve adımlarımız Onur'un ağaçevine ulaştı.
Minderlerden birini çekti ve işaret ederek oturmamı söyledi.
Güneşin kızıl ışığı mavi gökyüzünü turuncuya boyamış, ortaya huzur verici bir görüntü çıkmıştı.
Güneş batmak üzereydi.
"Burada güneş ayrı batıyor." Dedi kaşlarıyla karşısını işaret ederek.
Başımla onayladım.
"Buraya giden gelen hiç olmuyor mu?" Diye sordum.
Bunu cidden merak ediyordum.
Omuz silkti.
"Hayır, zaten kapısı kilitli.
Buraya uğrayan pek insan yok biliyorsun, arada avcılar gelir.""Evet, göz önünde bir arsa ama pek geleni yok." Omuz silkti.
"Malesef."
Merdivenden gelen takırtılarla ikimizin de kafası kapıya döndü.
Önce bir kadın silüeti belirdi ve
ardından Melike.
Melike mi?
..........
Sizce Melike neden ağaç evine geldi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Başkası |Tamamlandı|
Teen FictionAcı çektiğimi bilmesine rağmen neden yardım etmedi? Çünkü kendisi de bu acının içindeydi.