three

2K 195 24
                                    

Saat gece yarısını geçmişti. Kalın bir battaniyenin üzerine uzanan Zoey hemen uyuyakalmıştı. Başı, sonunda yeni "komşularımızın" verdiği doğru düzgün bir yastıkla tanışmıştı.

Artık çok daha güvenli bir yerde olduğumuzdan içim daha rahattı. Zoey burada kendi yaşlarında birilerini bulup onlarla arkadaşlık bile kurmuştu. Bana arkadaşlık edecek kişi şimdilik yalnızca Evan idi.

Güvenli Bölge'de ve burada kalan insanlar üzerinde gözlerimi gezdirirken Zoey'nin yanında oturuyordum. Birçok kişi uyuyordu, bazıları birbirleri ile konuşuyordu, birkaçının da avuç içlerini birbirine bastırarak ibadet ettiklerini görebiliyordum.

Dizlerimi göğsüme biraz daha çektim ve kollarımı dizlerime yasladım, böylece çenemi kollarımın üzerinde dinlendirebilirdim. Derin bir iç geçirdim ve ruhumla manevi bir tür iletişim kurabilecek miyim görmeyi denedim.

Zoey ile birlikte inançsız olarak yetiştirilmiştik, yani biz, insanlardan daha üstün bir varlığa inanmıyorduk. Böyle bir şekilde yetiştirilmiş olmam şimdiye dek beni rahatsız etmemişti. Şimdi ise bomboş hissediyordum ve bu beni huzursuz ediyordu. Umut, yardım ve destek bekleyebileceğim kişi kimdi? Hayatımda en dibe çökmüş bir yere gelmişken ne yapmalıydım?

Evan yanıma oturup bana doğru bir şişe su uzattığında düşüncelerim yarıda kesilmişti.

"Su?"

Bu teklifini gülümseyerek kabul ettim. "Teşekkürler."

"Sorun değil."

Taze içeceğin kuru boğazımı yumuşatması için şişenin ağzını benimkiyle birleştirdim.

"Burasını sevdin mi?" diye sordu bu kez Evan.

"Evet." deyip başımı salladım. "İyi bir yere benziyor gibi duruyor."

"Bunu duyduğuma sevindim." Kocaman sırıttığını görünce ben de gülümsedim. Bir süre sessizce oturduk, ta ki Evan başka bir soruyu bana yöneltene dek. "Eee, kendine iş arayacak mısın?"

Bir yudum daha almak üzereyken su şişesini biraz aşağı indirdim ve şişenin kapağını kapadım. Gözlerim kucağıma kaydığı sırada bir iç çektim. "Hayır. Yapamam."

"Neden?"

"Çünkü Evan..." Bakışlarımı önce Zoey'ye, ardından da Evan'a sürükledim. "Sadece, yapamam işte."

Evan kafası karışmış bir şekilde bana bakıyordu. Kaşları da çatılmıştı.

"Zoey yanımda olduğu sürece bir iş bulmayı düşünemem bile. Zoey'yi gözümün önünden ayırmayacağıma dair kendime söz verdim. Eğer ona bir şey olursa kendimi asla affedemem. O benim her şeyim Evan... ben de onun her şeyiyim."

"Ne demek istediğini anlıyorum Zara. Zoey kaç yaşında olursa olsun, senin hep küçük kız kardeşin olarak kalacak. Ama onun başına bir şey gelmesinden korktuğun için bu şekilde sürünmeye devam edemezsin."

"Peki ya gerçekten ona bir şey olursa, hm? O zaman ne yaparım Evan?" Sinirlenmeye başladığım için sesim artık bir tıslamayı andırıyordu. "Başında sorumluluğu senin üzerine olan bir çocuk yok. Diyeceğim o ki neler yaşadığımı anlayamazsın, tamam mı?"

"Zara, yalnızca yardımcı olmaya çalışıyorum." Elini uzatıp benimkinin üstüne yerleştirirken suratını asıktı.

"Yapma o zaman, tamam mı? Ben iyiyim. Gerçekten." Gözlerimi ondan kaçırdım ve bakışlarımı karşımda kalan zemine yönelttim.

"Bana da kendine de yalan söylemeyi kes artık Zara." Evan elini benim elimin üstünden geri çekti. "Tanrı aşkına, sana sadece eğer üstünde biraz nakit para olursa ikinizin de yaşam koşulları daha iyi olur diyorum. Senin şu an yaşadığın dönemden ben de geçtim, yani boşa sallamıyorum."

Gözlerimi kapayıp derin bir nefes aldım. Evan'ın haklı olduğunu biliyordum fakat deli gibi korkuyordum. Gözlerimi tekrar açtım, dudağımı ısırarak ona baktım. "B-ben üzgünüm, sana patladığım için. Haksız değilsin ancak bunun için henüz hazır mıyım bilmiyorum."

"Zara bak, acele etme ve bu konu hakkında düşün, tamam mı? Lütfen. Büyük bir ihtimalle sana çalıştığım yerde bir iş bulabilirim. Bu da senin için o kadar zorlayıcı olmaz. Ama kararının ne olacağını düşün ve bana haber ver, olur mu?"

"Tamam." deyip başımı salladım. "Sana haber vereceğim."

"Ve Zoey için bu kadar endişeleniyorsan, şuradaki kadını görüyor musun?" Evan, altmışın biraz üstünde, giydiği şapkanın altından beyaz saçları görünen esmer bir kadını işaret etti. Birkaç metre ötemizdeki duvarın dibinde oturan kadın kitap okuyordu.

"O Bernice. Uzun zamandır burada olanlardandır. Çok sıcakkanlı biri. Burada kalıp çalışmaya giden birkaç kişinin çocuklarına bakıcılık yaptığını gördüm. Belki de Zoey meselesini onunla bir konuşmalısın."

"Sanırım bunu yapabilirim. Teşekkür ederim Evan."

"Lafı bile olmaz." Gülümsedi ve şakayla karışık omzunu benimkine çarptı. "Gitmem lazım. Yarın sabah mesaim var."

"İyi geceler Evan."

"İyi geceler Zara." Ayağa kalktı ve Güvenli Bölge'deki Zoey ve benden birkaç metre uzakta olan belirlenmiş yerine doğru ilerledi.

Suyumdan birkaç yudum daha alırken olduğum yerde oturdum. Birazını daha sonrası için saklamayı mantıklı bularak su şişesini sırt çantama koydum. Biraz yürüyüş yapmaya karar vermiştim. Burasının gerçekten de güvenli bir yer olduğunu kendi gözlerimle gördüğüm için Zoey belki de biraz daha burada kalabilirdi diye düşünüyordum.

Havasız ortamdan kurtulup biraz temiz hava alabilmek için adımlarımı çıkışa doğru yönlendirdim. Geçit kapısına yaklaşınca hırkamın fermuarını çektim. Zifiri karanlık gökyüzünü görebiliyordum. Kapının kolunu tutup kendime doğru çektim. Kapı açılınca zemindeki girişe doğru emekledim ve oradan dışarı çıktım.

Artık tekrardan ayaklarımın üzerinde durabiliyordum. Kaldırımın çimento zeminine ulaşana dek nemli çimenler üzerinde yürüdüm. Temiz havayı derin derin soludum. Bir yer altı tünelinde olmaktan çok daha iyi hissettiriyordu.

Caddeler bomboş ve sessizdi. Dışarıda çok fazla insan da yoktu, yalnızca birkaç evsiz kimse soğuk, sert zemindeki yataklarına girmek için hazırlanıyordu. Herhangi biriyle göz teması kurmaktan kaçındım ve gözlerimi onlar dışında her yerde gezdirdim.

Evan'ın söylediklerini düşünmeye başladım. Onun sonuna kadar haklı olduğunu biliyordum. Biraz gelir sahibi olmak Zoey ile bana kesinlikle yardımcı olacaktı. Böylelikle ihtiyaç duyduğumuz malzemeleri ve farklı kıyafetler alabilirdik. Fakat yazıktı ki hâlâ Zoey'yi birkaç saatliğine yalnız bırakma fikri konusunda karmaşık hissediyordum. Hem fiziksel hem de ruhsal olarak yorulunca bu ikilemimi daha sonra düşünmeye karar verdim.

Geri döndüm ve adımlarımı Güvenli Bölge'ye doğru yönlendirdim. Gözlerim sağ tarafımda kalan, çeşitli reklamlar, el ilanları ve film afişleriyle kaplı olan duvarı turladı. Ancak bir beyaz kâğıt üzerinde takılı kaldılar. Gördüğüm başlık son derece ilgi çekiciydi.

Şöyle diyordu: Bir Milyon Dolar Kazan ve Malik'in Kraliçesi Tacını Giy

Malik'in Kraliçesi? Bu da neydi böyle?

Bu el ilanı ilgimi çekmişti. Onu duvardan yırtıp aldım ve biraz inceledim. Bir tür yarışma olduğunu tahmin ettiğim ilanın detaylarının hemen yanında genç, orta yapılı bir adamın gölgesinin yer aldığını fark ettim. Sayfanın neredeyse tamamını kaplayan başlığın hemen altında bu görsel bulunuyordu. Kollarının ne kadar da şekilli, vücudunun ne kadar da iyi bir şekle sahip olduğunu görebiliyordum. Ne yazık ki kâğıt üzerindeki bu görüntüsü, yüzünün biraz aşağısına kadar görünüyordu. Fakat keskin çene yapısını net bir şekilde görebiliyordum -ki bu gerçek birisinin fotoğrafı mıydı yoksa internetten rastgele birinin fotoğrafının Microsoft Word'e yapıştırılmış bir görüntüsünden mi ibaretti diye sorgulamama neden olmuştu.

Gerçek ne olursa olsun, çok da umursamamıştım açıkçası. Tek bildiğim şey şuydu ki umutsuzca bir para ihtiyacı içindeydim, elimdeki bu ilan hakkında son derece meraklıydım ve hayli yorgundum. Bu yüzden kağıdı katlayıp hırkamın cebine sıkıştırdım ve Güvenli Bölge'ye ilerlemeye devam ettim.

the malik's dolls [türkçe çeviri]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin