twenty three

1.3K 137 76
                                    

Zoey hâlâ hastane odasındaki yatağında uzanıyordu. Dünden farkı, öğle vakitlerinde uykusundan uyandığından beri artık sırtını yatağına yaslıyor olmasıydı. Karşısındaki duvara monte edilmiş bir düz ekran televizyondan çizgi film izlemekle meşguldü.

Ben de onunla birlikte televizyona gözlerimi dikmiştim ki Doktor Jacobs gözüme takıldı. Kapıdan başını uzatıp beni birkaç dakikalığına dışarı çağırıyordu. Sandalyemden kalkıp küçük kardeşimin başının üzerine bir öpücük kondurduktan sonra doktorun yanına ilerledim.

İçeri giren doktoru usulca gülümseyerek selamladım. "Merhaba."

"Merhaba Bayan Diaz." O da beni aynı şekilde selamladı. "Sizin için iyi haberlerim var."

"Gerçekten mi?" Gözlerim parlamaya başlamıştı. "Nedir?"

"Zoey kendini hızlı toparlıyor gibi görünüyor. Daha öncesinde konuştuğumuzda bana artık halsiz hissetmediğini söylemişti."

Cümlelerine karşı onaylar biçimde başımı salladım. Zoey birkaç saat öncesinde bana da böyle söylemişti.

"Ateşi de yavaş yavaş düşüyor. Sanırım yarın onu taburcu edebiliriz. Zoey sonunda eve geri dönebilir."

'Ev' kelimesini duyunca dudaklarıma cılız bir gülümseme kondurdum. Ah bir bilselerdi...

Yine de Zoey'nin kısa süre içinde hastaneden çıkabileceğini öğrenmek beni sevindirmişti. "Çok teşekkürler Doktor Jacobs."

"Geçmiş olsun." deyip başını sallayan doktor odadan ayrıldı.

Odanın diğer ucuna, Zoey'nin uzandığı kısma baktım. Hastanede daha fazla bulunmak zorunda kalmayacak kadar ciddi bir durumu olmamasına duyduğum minnettarlıkla kocaman gülümsedim. Fakat gülümsemem, Zoey Güvenli Bölge'ye döndüğünde orada bunun gibi rahat bir yatakta yatamayacak olduğu farkındalığıyla solup gitmişti. Ama kendime hatırlatıp durdum; bu çabalarımız yalnızca birazcık daha sürmek zorundaydı. Çok az daha.

"Zara?"

Zoey'nin bana seslendiğini duyunca düşüncelerimden sıyrıldım. "Evet Zo?"

"Gel de çizgi filmi birlikte izleyelim."

Dudaklarını hafiften büzdüğünde sessizce gülmeden edememiştim. "Geliyorum bebeğim. Bana bir dakika ver."

"Tamam." Usulca gülümseyip dikkatini tekrar televizyona yöneltti.

Cebimden telefonumu çıkarıp kilidini açtım. Evan'ın numarasını bulur bulmaz onu aradım. Zoey'yi Güvenli Bölge'ye götüren kişinin ben olmasını ne kadar istersem isteyeyim, bu akşam köşke geri dönmemin verebileceğim en iyi karar olduğunu düşünüyordum.

Bebeklerden biri olarak seçilmemle Zayn'e ve yarışmasına karşı bir bağlılığım oluşmuştu. Vaziyet neyi gösterirse göstersin oraya geri dönmeliydim. Zayn'in bir geceyi köşkten uzakta geçirmeme izin vermesi oldukça cömert bir hareketti. Bununla da yetinmeyen Zayn beni sık sık arıyor, Zoey'nin hâlini hatırını soruyordu. Bu inceliğine müteşekkirdim. Dolayısıyla bencillik edip bana sunduğu bu ayrıcalığı gerektiğinden fazla değerlendirmeye kalkışmayacaktım.

"Alo?" dedi ahizenin diğer ucundaki ses.

"Merhaba Evan, ben Zara."

"Selam Zara. Zoey nasıl?"

"Düne nazaran çok daha iyi görünüyor." diye mırıldanırken Zoey'ye kaçamak bir bakış attım.

"Ah, güzel."

"Her neyse, senden bir şey rica edecektim..."

"Elbette, nedir?"

Bu yanıtına karşı gülümsedim. Ne zaman başım sıkışsa bana yardımı dokunabilecek sayılı insanlardan biriydi Evan. Sorgulamaksızın bana hep yardımcı olabilecek biri. "Yarın taburcu edildiğinde Zoey'yi buradan alabilir misin diye soracaktım. Benim Zayn'in köşküne dönmem gerekecek ve-"

the malik's dolls [türkçe çeviri]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin