twenty four

1.3K 134 29
                                    

[zara]

Şehrin yollarında ilerlemeye devam ederken başımı Zayn'in arabasının camına çevirdim. Dudaklarımdaki kocaman gülümsemeyle yanından geçtiğimiz yerleri izledim. Kendimi inanılmaz derecede mutlu hissediyordum. Bir o kadar da şımarık.

Zayn beni bu akşam ilk resmi sayılmasa da resmi kabul etmemiz gereken yemeğimize çıkarmıştı. Geldiğimiz yer epey şık ve pahalı bir restorandı. Birkaç gün önceki itirafından beri bunu türlü yollarla kanıtlamaya devam eden Zayn, gerçekten de bana âşık olmuşçasına davranışlar içerisindeydi. Öte yandan benim ona karşı olan hislerim hâlâ onunkilerle eş değer değildi, ancak her geçen gün ondan biraz daha hoşlandığımı söylemek mümkündü.

Şu ana dek gerek kıyafetler, gerek çiçekler, gerekse çeşitli takılarla beni bir sürü hediye yağmuruna tutmuştu. Bunlar yetmiyormuş gibi benim için yazmış olduğu tüm o sevimli küçük notlar da yüzüme en büyüğünden bir gülümseme kondurmayı, yanaklarımın yandığını hissedene dek beni kıpkırmızı yapmayı hep başarıyordu. Sadece birkaç gün olmasına rağmen şimdiden Zayn'in tutkusu karşısında başım dönüyordu... ki bunu söylediğim için bu durumdan rahatsız olduğumu kesinlikle düşünmemelisiniz.

Zayn'in özellikle bu akşamki buluşmamız için bana hediye etmiş olduğu siyah, dantelli, mini elbisem içinde kendimi hiç olmadığım kadar şanslı, mutlu, seksi ve şımarık hissediyordum. Elimi çeneme yaslamış, kırmızı dudaklarımı hiç terk etmeyeceğe benzeyen gülümsememin de eşlik etmesiyle ön koltukta oturuyordum. Tanrım, ciddi anlamda bulutların üzerinde yürüdüğümü falan hissediyordum.

Zayn ve şimdiye dek bana yaptığı sevimli jestleri içeren düşüncelerimle fazla haşır neşir olsam da, normalde köşke döndüğümüz yola değil de daha farklı bir yola saptığımız gözümden kaçmadı.

"Yanlış yola saptın." dedim, oturduğum yerde biraz daha dik bir duruş edindim ve bakışlarımı Zayn'e yönelttim.

"Hayır, sapmadım." Bana attığı kaçamak bakışın peşi sıra sırıttı. "Köşke geçmeden önce seni başka bir yere götürmek istiyorum."

"Öyle mi, nereye?"

"Görürsün."

"Sadece söyleyemez misin? Lütfen?" Dudaklarımı büzdüm.

"Hayır." olmuştu onunsa cevabı, bir de gülmüştü. "Ama şu kadarını söyleyebilirim ki, en son oraya gittiğimden bu yana oraya hiç kimseyi götürmedim."

Soru sorar gibi kaşlarımdan birini kaldırdım. "O zaman beni neden oraya götürüyorsun?"

"Bilmem." deyip omuz silkti. Ellerinden birini direksiyondan ayırıp bacağımın üzerine yerleştirdiğinde ürpertilerle dolup taştım. "İçimden bir ses diyor ki, orayı göstermem gereken belki de tek kişi sensin."

Bu cevabıyla birlikte kafam çok daha fazla karışmıştı. Ama üstünde durmamayı seçtim. Yalnızca 'oraya' varmamızı ve bahsettiği yeri kendim görmeyi bekledim. Onca kişi arasından bahsi geçen yere gidebilen kişinin ben olduğumu duymak beni epey bir kendini beğenmiş hissettirmişti diyebilirdim.

On dakika daha yeşilliklerle kaplı alanların iki yanımızı sardığı yolda ilerledikten sonra bir eve vardık. Zayn'in köşküyle kıyaslandığında küçük bir yerdi ama hâlâ oldukça geniş olduğunu söyleyebilirdim. Etrafındaki büyümüş otlara baktığımda içerisinin boş olduğunu, hatta bayağı bir süredir boş olduğunu anlamak güç değildi.

"Ah, burası neresi?" diye sorarak sessizliği böldüm, zira gördüklerim karşısında hafiften tırsmaya başlıyor sayılırdım.

Zayn bana herhangi bir cevap vermek yerine kapısını açıp dışarı çıktı. Birkaç adım ilerledikten sonra ellerini ceplerine daldırdığını, karşısındaki evi büyülenmiş gibi izlediğini, hatta gülümsediğini bile görebiliyordum.

the malik's dolls [türkçe çeviri]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin