one

3.7K 235 19
                                    

THE MALIK'S DOLLS

YAZAN: zivacious

ÇEVİREN: hellgirluna

TÜM HAKLARI SAKLIDIR.

~

Bana ve küçük Zoey'e olası bir zarar getirebilecek bir şey var mı diye başımı dikkatlice önce sağa, daha sonra da sola çevirdim.

Uzun sokak lambalarının loş ışığıyla belli belirsiz aydınlatılan bir başka cadde boyunca ilerlerken küçük kız kardeşimin elini sıkıca tutuyordum. Yeşil ışık boyunca ilerlemek güvenliymiş gibi görünüyordu.

Boştaki elimle kendimi biraz rahat ve sıcak hissettirmek adına solmuş mor renkli hırkamın uçlarını bir araya getirdim. Bütün vücudumu yavaşça saran korku hissiyle birlikte, çatlak asfaltta yırtık ve lekeli siyah Converselerimin tabanlarının ses çıkarmaması için çabalarken hızımı biraz daha arttırdım.

Zoey sıkı tutuşumdan kaçmaya çalışırken mızmızlandı. "Zara, çok hızlı gidiyorsun."

Çabucak omzumun üzerinden başımı ona çevirdim, ve bana yetişmeye çalışırken yırtılmış sandaletlerine takılıp tökezleyen bu küçük güzelliğin bana yetişmekte zorlandığını gördüm. O büyük, büyüleyici ela gözleri bana çaresizce bakarken ince kaşları çatılmıştı.

"Sadece birazcık daha gideceğiz Zo." diye mırıldandım dikkatimi tekrar arkama yönelterek. "Söz veriyorum."

Bir köşeyi döndüm ve bizden metrelerce yüksekte duran tuğla bir yapıya girerek yolumuza devam ettim. Saat gecenin ikisiydi, bu yüzden burası tamamen karanlıktı. Bu binanın ne olduğunu incelemekle uğraşmadım, çünkü tüm hedefim gece boyunca -ya da biri bizi atana dek- durup dinlenebileceğimiz güvenli bir yer bulmaktı.

Binanın arkasında kalan küçük çorak alanı inceledim. Oldukça güvenli ve izbe görünüyordu, halkın gözü önünde olmaktan çok uzaktı. Mükemmel.

"Burada mı kalacağız?" diye sordu Zoey merakla etrafa bakınırken.

"Evet." Omuzlarıma dek uzanan kahverengi saçlarıma karışmış tokayı saçlarımdan çektim ve yeni bir atkuyruğu yaptım. "Hadi, yerleşelim."

Zoey, bu gece uyuyabileceğimiz en iyi yer olduğuna karar verdiğim yer olan binanın karşısında kalan, köşeden uzak o noktaya dek beni izledi. Omuzlarımdan sırt çantamı kaydırdım ve geçen sene yılbaşı için özel tasarlanan kıyafetlerle dolu bağış arabasından çaldığım battaniyeleri çıkardım.

Elbette bunu Zoey'e söylememiştim. Yoksa yüzlerce insan arasından nasıl olur da ikimize böylesine lüks bir şeyler bağışlandığını düşünür dururdu.

Zoey'e önceden bir yastık olarak kullanılan bir başka battaniye uzattım. Bana gelince, üzerimdeki kalın hırkayı çıkardım ve başımı rahatça destekleyebilecek bir hâle gelene dek katladım.

Los Angeles'da yaşayan sıradan bir birey, çıplak ve rahatsız bir yüzeyde uyumayı hayal bile edemezdi. Fakat küçük Zoey ve ben buna artık alışmıştık. Sırtımızı yaslayabileceğimiz bir kartonun yüzeyi, doğrusunu söylemek gerekirse, bizim durumumuzda biri için bir lüks sayılırdı.

Zoey ile nihayet yerleştiğimizde ve uyumak için en rahat pozisyonu seçtiğimizde yüzümü küçük kardeşime döndüm. "İyi misin?" diye fısıldadım.

"Evet, sanırım." deyip başını salladı, beni teselli edercesine gülümsedi.

Ben de ona gülümsedim, ama bunu cesaretli ve sabırlı olduğu için yapmıştım. Bir iç geçirdim. Yine de duygusal davranmadım.

the malik's dolls [türkçe çeviri]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin