Bölüm 14

2.1K 77 16
                                    

Samira artık evindeydi. Her zaman gelmek istediği bu yere zorla getirildiği için artık kendini burada huzurlu hissedemiyordu. Odasında, yatağına yatmış, düşüncelere dalıp gitmişti. Prens Andy'i o halde bırakmak zorunda olduğu için boğazında bir düğüm oluşmuştu. Ne kadar yutkunsa da genç adamdan haber alıncaya kadar orada kalacak gibi duruyordu. 

Tam mutlu olacakken, o mutluluk elinden alınmıştı. Boşuna hayaller kurup Prens Andy ile bir geleceği olacağını düşlemişti. Ama şu an genç adamın durumunun nasıl olduğuna dair hiçbir şey bilmiyordu. Ona ok fırlatıldığı anı görmüştü çünkü orada, askerlerin arasındaydı. Prens Andy her ne kadar onu uyardıysa bile genç adamı dinlememiş, kendi aklınca asker kılığına girip ordudaki adamların arasına gizlenmişti. Çünkü ona bir şey olur da yardım edemezse her zaman vicdan azabı duyacaktı. Öyle de olmuştu. Şimdi kendisinden ne bir haber vardı ne de ona ulaşabilecek kadar yakınındaydı.

Burada olmadığından beri saray çok değişmişti. Saraydakiler sürekli dedikodu yapıyor, ona kötü gözle bakıyorlardı. Prens Andy düşman bir kraliyetten olsa ne olurdu ki? Bu durum hep böyle birbirlerine düşmanlık besleyerek devam edemezdi. Sonunda barış sağlanmalıydı. Hem... Samira, genç adama aşık olduysa onlar neden sıkıntısını çekiyorlardı? Annesi ve üvey babası şimdiye kadar sessizliğini korumuşlardı. Belki yine ailesiyle bu konu hakkında konuşacaktı ama saraydakilerin kendisine yaptığı gibi aşağılanmalara maruz kalmayacaktı. 

Sarayın durumu değişmişken tek değişen saraydakiler değildi. Prens Andy'e bir zamanlar bahsettiği o yüksek rütbeli adam olan Henry de çok değişmişti. Kesinlikle Prens Andy gibi değildi. Prens Andy arada bir tutarsız davransa da Henry, genç adama göre aşırıya kaçacak şekilde tutarsızlık sergiliyordu. Bir günü bir gününe değil, neredeyse bir saati bir saatine uymuyordu. Samira, bazen onun kendisini sevdiğine inanıyor, bir zaman sonra da tahta çıkabilmek için kendisine zorbalık yaptığına inanmaya başlıyordu.

Kapı açıldığında irkilerek yatakta doğruldu. İçeri kahverengiye çalan saçlarıyla yeşil gözlü ve dışarıdan oldukça yakışıklı görünen biri girdi. Kendisi aynı zamanda Samira'nın şu an da görmek isteyeceği en son kişiydi. Yatağına yaklaştığında kendsiini korumak istercesine bacaklarını kendine çekti ve Henry'nin ne yaptığını izlemeye başladı. Saraydan ayrılmadan önce onu seviyordu. Evet, sevmişti. Şu an onu bu kadar yakından gördüğünde, ona hayranlık beslediği günler aklına geldi. Aslında onu hiç sevmemeliydi. 

Henry, gözlerini geç kızın üzerinde gezdirirken sordu. ''Neden üzerinde prenses elbisen yok?''

Samira yüzünü ondan çevirdi. ''Giymek istemiyorum.''

Henry, elini ona uzattığında genç kız kendini geri çekti. Yüzündeki hayal kırıklığını gizlemeye çalıştı.

''Sanki ben bayılıyordum.'' Üzerinde giymiş olduğu kıyafetleri ima etti. Sarayda bunları giyerek gezmek yorucu oluyordu. 

''Giyme o zaman. Seni buna zorlayan yok. Bak ben giyiyor muyum o bir tonluk elbiseyi?''

Hazırda giyilmeyi bekleyen elbiseyi işaret etti. Henry tebessüm etmişti ama fazla uzun sürmedi. Tekrar ciddi ifadesine büründü. 

''Eskisi gibi olmamızı istiyorum.'' 

Samira düşündü. ''Yani sana ölüp bitmemi istiyorsun. Her zaman sana hayranlıkla bakmamı... Sonunda da kolay yoldan tahta çıkmayı.''

''Taht olayını her konuşmamızda dile getirmeye son ver! Seni sevdiğimi biliyorsun. Ayrıca tahta çıkmaya en yakın rütbede olan benim.''

Samira daha fazla onunla konuşmak istemedi. Sessizliğini koruyarak gözlerini kapattı. Gözlerini kapatıp düşüncelere dalması onu hep rahatlatırdı ama şimdi yanında sevmediği adam olduğu için gergindi. 

TutsakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin