Bölüm 26

1K 37 5
                                    

Hayat bu kadar zor muydu? Ona yalan söylemeye daha ne kadar devam edeceklerdi? 

Geri dönmek için merdivenlerden çıkarken başı dönüyordu. Merdiven kolları kendisinde gittikçe uzuyormuş gibi geliyordu. Kenarlara tutunarak basamakları çıkmaya çalıştı. Zindanlardan çıktığında büyük holdeki boş odalardan birine kendini zorla attı. Ayakları artık dur emri vermişti. Odadaki cam kenarındaki yatağa kendini bıraktı ve yorgun düşen gözlerini kapattı. Zindanlarda olmak ona bir şeyi hatırlatmış ve bu hale gelmiş olabilir miydi? Sanmıyordu. Kendisine olan şey herneyse başka bir sebepten olabileceğini düşündü. Gözleri kararmıştı. Tansiyonu düşmüş de olabilirdi. 

Derin nefesler alıp vermeye başladı. Kendine gelmesi biraz uzun sürecek gibi görünüyordu.  Yatakta sağa döndü. Pencerenin olduğu tarafa. Dışarısının tüm bu koşullar içinde dahi hala güzel olduğunu düşünüyordu. Oysa dışarıda tek bir canlılık belirtisi yoktu. Sadece yaprakları dökülmüş ve dalları karlarla kaplı ağaçlar vardı. 

'Tıpkı benim hayatım' diye geçirdi içinden. 

Onun hayatı sadece kendisine söylenen yalanlardan ibaretti. Kendisine söylenen ve o şekilde yaşaması istenen bir hayat.  Fazlası değil.

Başkalarının gözü önünde ağlamadığı için şanslıydı. Gerçi şu an da ağlamıyordu. Gözlerini tekrardan yumdu. Prens Andy'e söylediklerinden dolayı pişmandı. Kimsenin iç dünyasında olan bitenleri biraz da olsa bilmesini istememişti. Bu zayıflıktı. 

Daha fazla bunları düşünerek kendini yormak istemedi. Yataktan usulca kalkarak kapıya doğru yöneldi. Kendini biraz daha iyi hissediyordu.

Kapıdan çıktığı gibi doğruca kendi odasına gitmek istedi. Odasına giderken pek hareketsizdi. Sarayın orta katına gelince küçük bir insan kalabalığı gördü. Hizmetçiler ve muhafızlar bir daire oluşturmuştu. Onlara katılmak istemese de merakına yenik düşüp oraya doğru yol aldı. Kalabalığın neden toplandığını merak ediyordu. 

Az sonra o tanıdık sesi duydu. Sesin geldiği yöne bakınca tanıdık sesin sahibini görmüştü. Birkaç kişiye birden bir şeyi anlatıyor gibi duruyordu. Henry, arkasından genç kıza yaklaşınca genç kızın neyi anlattığı ortaya çıkmıştı. Kendini tutarak genç kızın kendisini görmesini beklemeye başladı. Muhafız ve hizmetçilerde bir tuhafık olduğunu sezen Samira da tedirginlikle arkasını dönmüş ve gördüğü manzarayla donup kalmıştı.

Sessizliği bozmaya niyeti olmayan Samira'nın bir cevap vermesini beklemekten sıkılan Henry kalabalığı dağıtarak Samira'yı peşinden boş hole doğru sürüklemeye başladı. Hizmetçilerden bazıları buna engel olmak istese de karşı çıkmaya yetecek rütbede değillerdi. 

Genç kız kaşlarını çatarak bağırdı. ''Kim olduğunu sanıyorsun sen? Hemen bırak beni!'' 

Henry'nin genç kızı tutan eli gevşemişti. İnsanların onu en zayıf noktasından vurmayı öğrenmeleri çok zaman almasa gerekti. İnsanlar bu zayıf noktayı kullanmayı iyi başarıyorlardı. Bunların başında da Samira geliyordu. 

''Kim olduğumu bilmiyorum. Sana göre 22 yaşında bir abiyken, Kraliçe'ye göre Kral olması istenen bir aday, Olivia'ya göre evleneceği adam...''

Samira, Henry'nin verdiği cevaba şaşırmıştı. Açıklama yapacağını beklememişti hiç. ''Ne demek bu?'' Zorlukla sordu. Konunun nereye bağlanacağını az çok tahmin edebiliyordu. Bu korkunçtu. 

''Andy'i aramak için muhafızları ve hizmetlileri bu işe karıştırmak sence doğru muydu?'' dedi, Samira'nın sorduğu soruyu es geçmişti. ''Andy'i bu sarayda tanıyan fazla kişi olduğunu sanmıyorum. Belki görmüş olabilirler ancak ismini bilmiyorlar.''

TutsakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin