Henry, uyandığında öksürük krizine girmişti. Bunun sebebi karşısında sandalyede uyur vaziyette oturan Prens Andy'i görmesi yüzünden değildi elbette. Derin nefes almak isteyince boğazı feci derecede yanmış ve ardı arkası kesilmeyen öksürük krizi onu bulmuştu. Ama Prens Andy'i odasında görmesiyle öksürüğünü tutmak zorunda kaldı. Gördüklerinin gerçek olduğuna kendisini inandırmak istercesine gözlerini ovuşturup duruyordu. Tabiki de hayal gördüğünü düşünüyordu. Onu öldürmek isteyen bir adam neden gece boyu odasında kalmıştı? Belki de hala düşündüğünü yapmakta kararlıydı ve sabahı beklemişti. Yataktan ayaklarını sarkıttı ve kalktığı gibi karşısında duran aynada kendini gördü. Üzerinde neden asker kıyafeti yerine sadece bir ceket vardı? Sonra gözleri aşağı doğru kaymaya başladı. Şimdi de asker kıyafetinin diğer parçasını görüyordu. Hiçbir zaman yarım giyinmezdi oysaki, şimdi neden bu vaziyetteydi?
Aynaya doğru biraz daha yaklaştı ve boğazındaki parmak izlerine baktı. Onlara dokunmaya korkuyordu. Zırh onu koruyacağı yerde daha çok zarar vermişti. Parmak izleri o kadar derindi ki Prens Andy az daha baskı uygulamış olsaydı çoktan ölmüş olabileceğini düşündü. Korkudan titreyerek tekrar yatağına döndü. Prens Andy onu uyanık yakalarsa işi hemen biterdi. Ama sonra aklına bir fikir geldi. Ses çıkarmamak için oldukça büyük çaba sarf ediyordu -altında hala zırhtan oluşan asker kıyafeti vardı- Prens Andy'e doğru yaklaştı. Elindeki ipi sandalyenin etrafına dolayarak güzelce bağladı. Bu onu bir süre idare ederdi. Eğer odasının önünde nöbet tutmakta olan muhafızları kovmasaydı şimdi bu adamdan rahatlıkla kurtulabilirdi. Fakat şu an tüm işi kendisi yapması gerekiyordu.
Altındaki asker kıyafeti yerine daha rahat bir şey giyerek tekrar yatağına döndü. Uykusu kaçmıştı. Kolunu yüzüne kapattı. Dün bir şeyler hatırlamaya başlamıştı. Aslında hala tam olarak kim olduğunu bilmiyordu ama ona saldıran adam az da olsa hatırlamasına yardımcı olmuştu.
''Bu da ne böyle?!''
Sesi duyunca kafasını kaldırıp baktı. Prens Andy uyanmıştı. Yatağından kalkarak onunla biraz eğlenmeyi düşündü. Ellerini arkasında bağlayarak paytak paytak ona doğru yürüdü.
''Günaydın!'' Alay edercesine gülümsedi.
''Hemen çöz beni!'' Kaşlarını çatmış ona bakıyordu.
''Bu biraz riskli olur.'' Sandalyenin etrafında turlamaya başladı. ''Tüm gece boyunca neden burada kaldığını öğrenebilir miyim?''
Prens Andy sinirinden dişlerini sıkmıştı. ''Seni öldüreceğim!''
''İşte bu yüzden şu an bu haldesin. Soruma cevap ver.'' Tam tepesinde dikildi.
''Pişman olup da burada kaldığımı düşünme sakın. Hala seni öldürmek istiyorum.'' Gözlerini yukarı kaldırdı. ''Ve buradan kurtulduğumda işin bitmiş olacak.''
Henry bu tehditkar sözlerden etkilensede bozuntuya vermedi. ''Senin burada kalmanı isteyen kimdi?''
''Cevap vermek zorunda olduğumu sanmıyorum.'' Henry onun bu kendini beğenmiş sözlerine dayanamayarak ellerini Prens Andy'nin boğazına doğru götürdü. Prens Andy alayla onu süzüyordu.
''Boğazındaki izler sana ne kadar zayıf biri olduğunu gösterememiş belli ki. Beni öldürebileceğini mi sanıyorsun yoksa?''
Henry ellerini hemen geri çekti. Bu sefer parmaklarını kendi boğazı üzerinde gezdiriyordu. Dünü hatırlayınca birden ürperdiğini hissetti. Her ne kadar Prens Andy'nin dediği gibi güçsüz olsa da, kafasına koyduğunu yapan biriydi. Onu öldürmek yerine biraz gösteriş yapmayı istemişti. Çünkü bu adam gerçekten sabrının sınırlarını zorluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tutsak
Historical FictionSaraya tutsak edilmişken sarayın karizmatik prensiyle tanıştıktan sonra Samira'nın duygularında değişiklikler olmaya başlar. Ülkesine geri dönebilmesi için bu duygularından vazgeçmesi gerekmektedir. Prens Andy, sürekli onun kafasını karıştırırken da...