Henry, kendinden emin adımlarla zindanlara doğru yürürken aynı zamanda da Samira'yı ve yaşadıkları o kısacık anı düşünüyordu. Onu sevmiş olması imkansızdı, beyni sürekli bu düşünceyi destekleyen kalbine karşı savaş veriyordu. Bütün bunların birer yalandan ibaret olduğunu kendine hatırlatırken diğer yandan da onu öptüğünde hissettikleri aklına geliyordu. Bu gidişle fazla düşünmekten çıldıracaktı.
Dış kapıdan patika yolu izlediği için zindanlara ulaşması fazla zamanını almamıştı. Muhafızları selamlarken muhafızlar da ondan önce davranıp onu selamlamıştı. İçeri girdiğinde kasvetli havadan dolayı ürkmüştü. Normalde sarayın içi de gecenin geç saatlerinde fazla aydınlatılmazdı. Belki de zindanlara fazla uğramadığı için ona daha karanlık gelmişti. Muhafızlardan Prens Andy'nin bulunduğu odanın anahtarlarını aldı ve temkinli adımlarla zindanın o uzun koridorunda yürümeye başladı.
Prens Andy'nin kapatıldığı odanın önüne gelince durdu. Genç adamın elinde bulunan anahtarların sesinden ürken Prens Andy, yakınındaki mumu yakarak gelenin kim olduğuna baktı. Telaşla sordu. ''Kim var orada?''
Henry, kilidi çevirirken cevapladı. ''Benim. Yoksa korktun mu? Buraya zindan demekle hata yaptığımızı söyleyen sendin. Neden bir anda korktun? Oysa daha bir gün bile olmadı.'' Alaycı gülümsemesini takındı. Bu adamla uğraşmayı sevdiğini kabul ediyordu. Ancak ona olan kızgınlığı geçmemişti.
Prens Andy, ellerini başının üzerine koyarak oturduğu yere iyice sindi. ''Sürekli, sürekli buradaki insanların seslerini duyar gibi oluyorum. Fısıltıları zihnimde tekrar ediyor. Mumları söndürdüm çünkü burada olduğumu görünce benimle de konuşmak istiyorlar. Buna dayanamıyorum. Delireceğim!''
Henry, onun bir travma geçirdiğini düşünmeye başlamıştı ki kütüphanede okudukları aklına gelince ona hak verdi. Bu zindandaki sesler çok çabuk yayılıyor ve etrafta birkaç kez yankılandığı için de zihinde tekrar ediyormuş hissi uyandırıyordu. Prens Andy'nin bahsettiği gibi bu sesler fısıltılar halindeyse bu daha ağır travmalara neden olabilirdi.
Prens Andy, genç adamdan bir ses gelmediğini görünce çaresizce yardım dilendi. ''Burada daha fazla kalamam, lütfen! Beni buradan çıkarman lazım!''
Henry, dizlerinin üzerine çökerek Prens Andy'nin solgun yüzüne baktı. Onu daha önce hiç bu kadar zayıf düşmüş bir vaziyette görmemişti. Kendisine yalvaracak kadar gururunu düşüren her neyse gerçekten de onu etkilemişe benziyordu.
''Seni buradan çıkarınca elime ne geçecek?''
''Asıl senin beni burada tutmaktaki amacın ne? Şu halime bir bak! Hiçbir suçum olmadığı halde beni bu delilerin arasına tıktın!''
İki genç adamın konuşmaları da diğerleri gibi etrafta yankılandığından zindandaki insanlardan korkutucu bir uğultu koptu. Prens Andy'nin ne söylediğini duymuş ve kızmışlardı belli ki. Henry, genç adamın ne demek istediğini şimdi anlayabiliyordu. Kendisi de korkmuştu ama korkusunu belli etmemekte kararlıydı.
''İşte senin hatan tam da bu.'' dedi Henry, dizlerinden destek alarak ayağa kalkarken. ''Suçunu kabul etmiyorsun.''
''Hala bana suç işlediğimi söylüyorsun! Ne suç işledim ki ben? Ne yaptım?''
Henry, genç adamın sesini yükseltmesine ses çıkarmamayı tercih etti. Eğer onun yerinde olmuş olsaydı o da bağırır çağırır hatta daha kötüsünü de yapabilirdi. Suçunu gerçekten bilmiyor olabileceğini düşündü.
''Bilmiyor musun, gerçekten? İlk geldiğin günü nasıl hatırlamazsın? Yoksa sen de mi hafızanı kaybettin?''
Anahtarları tekrar cebine soktu. Prens Andy'den bir cevap gelmesini bekliyordu ama nafileydi. ''Suçunu itiraf edersen seni buradan çıkaracağım. Ne dersin?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tutsak
Historical FictionSaraya tutsak edilmişken sarayın karizmatik prensiyle tanıştıktan sonra Samira'nın duygularında değişiklikler olmaya başlar. Ülkesine geri dönebilmesi için bu duygularından vazgeçmesi gerekmektedir. Prens Andy, sürekli onun kafasını karıştırırken da...