Bölüm 26.
İrem Alacahan.
"Anne.. Açsana kapıyı. Ben çok özledim seni."
Parmaklarım kapıya yaslanırken sıktım kendimi. "Ben biraz hasta oldum galiba.. Sen uyu Rüzgar'ım."
İnce ince mırıldanmaları ulaştı kulağıma. "İstersen seni kurtarırım.."
Dudaklarıma bir gülüş doğdu hızla.
"Nasıl?"
Rüzgar anında sordu. "İstiyor musun annem?"
Güldüm.
"Hıhı.."
Küçük adım sesleri kulağıma çarparken dikkatle dinledim kapıyı.
"Sana emrediyorum! Aç şu kapıyı!"
Buğra'nın sesi üzerine kıkırdadım. "Ulan anası kılıklı! Baban beni şişler!"
Onların tartışması sürerken Buğra'ya seslendim.
"Rüzgar'ı odasına götür."
Rüzgar'ın ısrarları sonuç almazken pes edip çekildi kapımın önünden. Demir hala gelmemişti.
Beni kapattığı odadan çıkmamıştım.
Yerden tavana yükselen cam pencere önündeki koltuğa sindim usulca.
Dizlerimi karnımda toplayıp izledim geceyi.
İçimde farklı bir sıkıntı vardı. Tarifi olmayan bir sıkıntı.
Bir şey olmuştu.
Demir'e bir şey olmuştu. Yada sadece kuruntu yapıyordum.
Kısa süre ardından kapımın kilidi çevrildi.
Ay ışığı bezeli odada Demir'in gölgesi vurdu zemine. Onu gören gözlerim kalbimdeki sancıyı arkasından getirdi.
Esasında hep böyle olurdu.
Onu gördüğüm her an yeniden doğardı ruhum. Ciğerlerime kokusu gelir çiçekler açtırırdı.
Kapıyı kapatırken yavaş adımlarla geldi yanıma.
Koltuğun üzerinde hafifçe kıpırdandığımda uzun bedeni tüm heybetiyle önümde diz çöktü.
Gözlerimiz birbiri ile buluşurken ben kırgındım.
O bilinmezdi.
Gergin yüzü, keskin hatları beni üzüyordu.
Eli elimi kavradığında düşmüş yüzümle izledim onu. Teni tenimi kavradı usulca.
Onun gözleri ellerimizdeyken ben yüzüne bakıyordum.
İyi değildi..
Hissediyordum.
O an ellerimle yüzünü kavrayıp nefeslerimle iyileştirmek istedim onu. Saçlarını okşayıp dudaklarımı bastırmak..