Bölüm 28.
İrem Alacahan.
Küçükken ben..
Babamın muazzam sevgisiyle beslenmiştim.
Yani annem gittiğinde babam pek ilgilenir olmuştu benimle.
Yağmur damlasından dahi sakınır, üzerime titrerdi.
Ben küçükken hiç düşmedim biliyor musunuz?
Benim dizlerim hiç kazara kanamadı mesela.
Babamın heybetli gölgesi saçlarım arasında dolaşırdı hep..
Bir gün Sude yere düşmüştü. Kanamıştı dizleri, ağlamaya başlamıştı. Babası gelmiş okula, pek endişelenmişti.
Koşmuştu Sude'ye sarılmıştı.
O an öyle merak etmiştim ki babamın yüzünü.. Eğer ben düşersem nasıl olur diye.
İçimde büyümüştü bu merak.
Eve gittikten sonra bahçeye çıkmıştım. Elime büyük bir taş alıp çarpmıştım dizlerime.
Kanamıştı dizlerim.
Sonra canımın acısına aldanmadan babamın yanına gitmiştim.
Hiç unutmam.
Babam oturuyordu masasında, sol yüzüne vuruyordu güneş.
Öylesine mükemmel görünüyorduki, ben onun güzelliğine dalıp gitmiştim dizlerim kanarken.
"Ödevlerini yaptın mı?"
Ses tonu dolanmıştı ensemden boynuma. Beni fark etmişti, herzamanki gibi.
Sorusu üzerine hafifçe kaldırdı yüzünü.
Mavi gözlerimiz birleşti.
Onun hareleri dizlerimi buldu sonrasında.
Ve.
Öyle bir kalktıki yerinden.
Büyük adımlarıyla tam önümde durup keskin bir hamleyle aldı beni kucağına.
Şöminenin karşısında ki tekli koltuğa oturtup bedenimi, diz çöktü yaralarım önünde.
Çatılan kaşları kalbime oturdu.
Enişe ve acıyla kıvranan hareleri ise boğazıma.
"Baba.."
Babam konuşmadı.
Eğildi. Biçimli dudaklarına bastırdı yaralarıma.
Güzel dudakları kurumuş kanımla buluştu.
Ve iyileşti yaralarım.
Baktı gözlerime.
"Özür dilerim kızım.. Özür dilerim."