07.04.1927
Önümdeki ev tam da annemin bahsettiği gibi, masallardaki gibi bir evdi. Bahçesinde kocaman, yuvarlak bir süs havuzu vardı. En sonunda havuzun ortasındaki, kanatlı melek heykelinden gözlerimi alıp evin kapısına tekrar baktığımda üzerinde tertipli kıyafetler olan, saçları sımsıkı ve düzenli bir şekilde toplanmış, oyalı şalı saçlarının önünü açık bırakacak şekilde kafasına örtülmüş bir kadın bize bakıyordu. Kadın merdivenlerden inerken annemin elini daha da sıkmadan edememiştim.
Onu gördüğüm son sefer olduğuna dair hiçbir şey bilmiyordum.
Küçücüktüm. Ona sarıldığımda, o beni bıkkın bir şekilde omuzlarımdan iterek kendinden uzaklaştırmadan önce, o kısacık anda kafamı annemin karnının üzerine koyardım ve boyum onun göğsüne kadar geldiği vakit, çalışmak için yeterince büyümüş olacağımı düşünürdüm.
Tanımadığım kadın hemen karşımızda durduğunda annemin bacaklarının arkasına doğru hafifçe sinmiştim ama bir yandan da küçük düşüyor olmaktan çekiniyordum.
''Pekala, verdiğin sözü sakın unutma. Git buralardan, başımızı bir daha yere eğdirme sakın.'' Ama artık çoktan utanmış hissediyordum. Belli ki burada pek istenilmiyorduk.
''Ağabeyimi göreyim önce.''
''Senin ne bu konakta ne de bu ilde bir ağabeyin yok artık. Ama yine de,'' deyip yeleğinin cebinden sarımtırak bir zarf çıkartıp anneme doğru uzattı. Annem hiç düşünmeden zarfa alıp içine bakarken başımı kaldırarak yüzüne bakmıştım.
Şu an düşündüğümde nasıl bir yüz olduğunu, karşımda ne gördüğümü pek anımsayamıyorum. Söylediğim gibi, bu onu son görüşümdü.
Beni sırtımdan öne doğru iterken adım atmamak için dirensem de karşımdaki kadın elimden tutarak beni kendine doğru çekmişti bile. Dokunuşu mesafeli ama kesinlikle anneminkinden daha içtendi. Karşısında bir çocuk olduğunun bilincinde, narindi.
''Anne, burayı sevmedim,'' diye fısıldadım ama o tülbentini düzeltirken ve arkamızda kalan büyük eve bakarken elimi tutan kadın tavizsiz bir şekilde konuşmasına devam etti.
''Bu sana son iyiliğimiz. Sakın elindeki zarftan cesaret alıp geri dönme. Ölün bile gelmesin bir daha buralara.''
Annem arkasına dönüp yürümeye başladığında ve ben öne doğru atıldığımda yengemin beni sımsıkı kucaklayışını hala hatırlıyordum. Sırtımı yumuşak göğsüne bastırışını, kollarını kollarımın etrafından sımsıkı bedenime sarışını ve her şeyi hatırlıyordum. Aynı o gün ki gibi.
Yengemin ben yorgun düşene kadar beni sarmasını ve sonrasında kucağına alarak kendi odalarına sokuşunu hatırlıyordum. Kesik nefeslerle uykuya dalarken üzerime örttüğü ince pikenin kadife dokusunu ve kendimi uzun süre sonra, yabancı bir yerde ilk kez güvende hissettiğimi hatırlıyordum.
Henüz altı buçuk yıllık hayatımda yeni bir kapı açılıyordu.
♦♦♦•♦♦•♦♦♦
Rüyamda aynı bu şekilde başlamıştı. Kütüphanede uyuya kalmıştım ve Melis'in sesiyle uyanmıştım. Öldüğüm sabaha geri mi dönmüştüm yoksa öleceğimi rüyamda mı görmüştüm. Aman be, ne saçmalıyordum. Sadece garip bir rüyaydı.
En son hangi filmi izlediğimi hatırlamaya çalıştım. Belli ki izlediğim bir şeylerden etkilenmiştim.
Melis'in kızgın homurtuları eşliğinde oturduğum yerden kalkıp sandalyemin arkasına astığım koyu kırmızı paltomu elime alırken garip bir dejavu hissiyle doldum. Yine de saçma düşünceleri kafamdan kovmakta son derece iyiyimdir.