Alıntı #3

123 14 4
                                    

Rehber elimi sımsıkı tutarken hayatta kalacağıma olan inancım tamdı. O yanımdayken hiçbir şey sırtımı yere getiremez gibi hissediyordum.

Birlikte ağaçlık yola girdik. Bütün gücümüzle koşuyorduk. Rehber'in tam olarak ne zaman beni taşıyabilecek güce erişebileceğini kestiremiyordum ama bu halde ne kadar daha koşabileceğimi de hiç bilmiyordum.

Uzaktan bir silah patlama sesi duyuldu. Bu bizim peşimize düştüklerine dair, belkide gözümüzü korkutmak için bir uyarı atışıydı.  Yokluğumuzu nihayet fark etmişlerdi. Panikleyerek daha hızlı koşmaya başladım ama etrafımızdaki havanın dalgalanmasından bile anlayabiliyordum ki çoktan peşimize düşmüşlerdi. Ayaklarım ve topuklarımın arkası artık yüzülmüş, durmadan sızlarken yine de hayatta kalmak için koşmaya devam ettim.

Durmadan, peş peşe silahlar patlamaya başladığında fark ettim ki bu ne uyarı atışıydı, ne de göz dağıydı. Kör bir şekilde etrafa atış yapmalarının tek sebebi bizi avlamak istemeleriydi.

Bizi zaten öldüreceklerdi. O yüzden ölü veya diri bir şekilde ele geçirmelerinin de bir önemi yoktu.

Ben koşmaya devam ederken bir sonraki kurşunun hedefi ben oldum. Kurşun omzumu sıyırıp geçerken acıyla öne doğru sendeledim ve Rehber'in koluna doğru çarparak kendimi durdurmayı başardım.  Rehber'in gözleri Kocaman açıldı.

"İyiyim," diye fısıldadım dişlerimin arasından. "İyiyim."

Ama sonrasında bir şey daha oldu. Beni şaşırtan ve vurulmaktan daha çok korkutan bir şey... Henüz birkaç adım daha koşmuştuk ki bir dal Rehber'in güzel yüzünü yarıp geçti. Bu durum onu da panikletti. Yüzündeki yaradan bir damla kan çenesine doğru süzülürken bu belki de en insan gibi olduğu andı.

O üşümezdi, ağlamazdı, en önemlisi de kanamazdı.

Ona, dünyaya ait olan hiçbir şey ve hiç kimse zarar veremezdi. O et ve kemikten değildi. Sadece kendisine, acı çeken ruhuna sahipti.

"Sadece gücümü sınırlandırmıyor," dedi dişlerinin arasından. Elinin tersiyle yanağındaki kanı silmeye yeltendi ama kanın koyu kızıllığı yüzünde soluk bir iz bıraktı. Elini indirip şaşkınlıkla eline bulaştırdığı kana baktı. Başını elinden tam da kaldırmadan gözlerini tekrardan panik ve de dehşetle kasılan yüzüme çevirdi.  "Bana zarar da verebiliyor." Gözlerim kocaman açıldı. Bunu kabul etmek istemedim. Bu benim zarar görmemden çok daha korkunç gelmişti.

Biz karşılıklı bir şekilde durmuş, hayretle birbirimize bakarken bu sefer bir silahın da patladığını duydum. Sesi yakından, çok daha yakındandı.

Ama bu seferki kurşunun hedefi Rehber oluvermişti. Panikledim. Bir an bile düşünmedim. Onu yana doğru ittirebilmek için bütün bedenimle üzerine doğru atıldım, kolları iç güdüsel olarak bedenime sarıldı ve saniyesi saniyesine, sadece bir adım gerileyerek kurşunun hemen önünden çekiliverdi ama anında sol şakağıma bir ağrı saplandı.

Kurşun tenime saplanırken onun yüzünde kalan gözlerim odağını kaybetmiş bir haldeydi. Şakağımdan boşalan kanın çeneme doğru aktığını hissedebiliyordum.

Bedenim hafifledi.

Gözlerim açık bir şekilde kafam omuzlarımdan geriye doğru düşerken Rehber'in bedenimi kucaklamaya çalıştığını hissettim ama bedeni benimle beraber yere yığıldı.

"Hayır!" diye bağırdı yüzüme doğru. "Hayır! Şimdi olmaz, hayır!" Eli durmadan yüzümün önünden, açık gözlerimin önünden geçerken beni o anın içinden çekip çıkaramıyordu. Başımı kolunun üzerine yatırarak gövdemi özenle kucağına doğru çekti. Sanki gelebilecek daha fazla zarara karşın, olası bütün kötülüklerle aramda siper oluyor, bana güvenli bir kucak, güvenli bir yuva sunuyordu. "Hayır, gitme. Sakın gitme." Sesi haykırır gibiydi. Her şey bulanık bir hal alırken gökyüzünde parlayan yıldızları seçebiliyordum.

Sanki bütün kan kafama doğru hücum ediyordu da kanın vücudumdan boşalana kadar olan bütün yolculuğunu kulaklarımda duyabiliyordum. Islak kıyafetlerimin yapıştığı bedenim üşüyor ve hissizleşiyordu. Şakağımdan boşalan kan ıslak saç diplerimde dağılıyordu.

Sanki kanı durdurması mümkünmüş gibi titreyen elini yarama doğru bastırdı, faydasızdı.

"Bana... söylemek istediğin bir şey var mı?" dedim zorlukla. İlk defa her şeyi yapabilir, geri dönülmez adımlar atabilir gibi görünüyordu. Bütün hesapçılığını ve sağlamalarını bir kenara bırakmıştı. İlk defa bir adım sonrasını düşünmüyordu.

"Seni seviyorum," dedi gözünden bir damla yaş çenesine doğru düşerken. Samimi olduğunu biliyordum. Samimi olduğunu bilmek canımı acıtıyordu. Çenesinden damlayan gözyaşı boynuma düştüğünde dudaklarımda belli belirsiz bir gülümseme belirdi. Benim ölümüme de ağlayacak biri varmış diye düşündüm.  "Sensiz devam edemem bu hayata, daha önce nasıl ettiğimi bilmiyorum. Yemin ederim bilmiyorum." Kafamı kaldırarak göğsünün üzerine doğru bastırdı. Sıcacıktı. "Beni kaybınla sınama," diye fısıldadı yüzümü yüzüne doğru yanaştırırken.

Nefeslerim ağırlaştı.

Nabzım yavaşladı.

Güçsüz kalp atışlarımı ve beynimde yankılanan vızıltıyı adeta kulaklarıma fısıldanıyorlarmış gibi net bir şekilde duyabiliyordum.

Gülümsedim.

En güzel ölüşüm buydu. Şimdiye kadarkilerin en güzeli...

Ne yalnızdım ne de üzgün.

Öyle boşuna yaşamış da hissetmiyordum kendimi.

Onun koynunda, onun kollarındaydım...

Onun tarafından sevilerek ölüyordum.

-Alıntı Sonu-
Şimdiii bu ne, ne oluyoruz diyebilirsiniz ama size 2. Kitaptan bir alıntı bırakmak istedim.
Ben 2. Kitabı yazarken yeni bölümün gelmesi biraz aksamış bulundu. Ben de en azından şu an neler yazmakla meşgulüm, siz de görün istedim.
Her neyse, bu kadardı.
Yeni bölümde görüşmek üzere😂❤️

Geçmişten GelenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin