"Çünkü biriniz diğerine bakmıyorken diğeri sürekli ona bakıyor." Bu çocuk bu cümleyi nasıl tek seferde kurdu? "Hayır yani, birbirinize baktığınızı bilseniz ne olacak ki? Neden saklamaya çalışıyorsunuz?" Şaşkınlıkla kalakaldım ama bu sefer tekrardan Rehber'den tarafa bakma hatasına düşmedim. "Hem biriniz kadın biriniz erkek. Birbirinizi sevmeseniz yan yana durmak istemezsiniz çünkü biriniz pastacılık oynamak ister, diğeriniz araba yarışı."
"Öncelikle, gerçekten ben şokella. Bir çocuk nasıl böyle bir cümle kurabilir yahu? Sonralıkla keşke aşkın matematiği bu kadar basit olsaydı, bir kadın ve bir erkek gerekli olan tek şeyler olsaydı ama öyle değil," dedim. "Aşk sandığın gibi bir şey değil.""Bu da bir cevap değil." Tekrardan Rehber'e baktığımda kayda değer hiçbir olmadığını belli eden bir ifadeyle önüne döndü ve etrafı izlemeye devam etti. Konu dikkatini bile çekmemiş görünüyordu ki zaten bir açıklama yapmaya da yeltenmedi.
O böyle soğuk kanlı yaklaşıyorken benim itiraz etmem veya kendimi savunmaya çalışmam garip kaçıyor muydu acaba?
"Sana karşı açık olayım o zaman. Sen çok akıllı bir kızsın. Böyle bir şey asla olamaz. Yanlış bir var sayımda bulundun. Şimdi sanırım düzgün bir cevap verdim."
"Sevindim," dedi kız. "Onu sevmemen iyi olmuş çünkü onunla evlenseydin asla çocuğun olmazdı. O, çocukları hiç sevmiyor." Yanaklarım kıpkırmızı olmuş bir şekilde hafifçe başımı salladım ve önüme döndüm.
Önce ellerimi geriye doğru yasladım ama sonda rahat edemeyip tamamen uzandım. Göğsümün üzerine bir şey bırakıldığını hissederek, göremeyeceğimi bilsem de oraya doğru baktım. Kafası göğsümün üzerinde, saçları hafiften boğazımı gıdıklıyordu. Şimdi bana bu kadar yakınken küçük bedenini tamamen hissedebiliyordum.
"Abla," dedi çocuk. "Sana deli dediğim için özür dilerim." Yavaşça başının arkasını okşamaya başladığımda yüzümde bir gülümseme belirmişti. "Ama dışardan bakıldığında biraz deliye benziyorsun." Göz ucuyla Rehber'in kafasını sakladığını gördüm. "Bütün haklarımı kullandığımı biliyorum ama son bir şey isteyebilir miyim?"
"Hayır, bir anlaşma yaptık," dedi Rehber, anında. Bu adam ne yapsa sinirime dokunuyordu ya.
"Bu ne isteyeceğine bağlı güzelim."
"Bana bir şarkı söyler misin? Biraz korkuyorum da." Bir an yapıp yapmamak da kararsız kaldım.
"Benim sesim çok güzel değildir ama." En son 4. Sınıfta okul korosunda şarkı söylemiştim. Yani kendi kendime tabi ki söylüyordum ama birilerinin duymasına pek alışık değildim.
"Lütfen."
Yavaşça şarkıyı söylemeye başladığımda gözlerimden birer damla yaş şakaklarıma doğru döküldü. Göğsümün üzerindeki kafası sanki git gide ağırlaşıyor gibi hissediyordum. Elim ensesinde durdu ve kafasını biraz daha göğsüme bastırdı. Kollarım onun bedeninin etrafında sıkılaşırken onun da kolları iyice belimi sarmıştı.
"Teşekkür ederim," diye fısıldadığını duydum. "Kendinize iyi bakın." Sonra sanki git gide göğsümdeki ağırlık azaldı, kollarımın arasındaki çarlığı silinmeye başladı.
En sonunda kollarım bomboş kaldığında hızla yerimden kalktım. Rehber elindeki tüpün kapağını kapatırken bana baktı. Gözyaşlarım gözlerime batarken akmalarına engel olamıyordum.
"Gitti," diye fısıldadı.
Sonrasında ben tekrardan yattığım yerden gök yüzüne bakmaya devam ettim, o da oturarak ayı izledi. Kısa sayılabilecek upuzun bir an geçti aramızda. Ayın en tepede olduğu vakit gümüş tüpün kapağını açtığını göz ucuyla gördüm.
Ay ışığı tüpün üzerine düştüğünde etrafa gümüşi parıltılar saçıyordu. Başımı başka yana doğru çevirdim. İlahi bir olaya tanık oluyor oluşum, daha doğrusu o olayın içinde oluşum beni acayip derecede rahatsız ediyor ve bir miktar da ürkütüyordu.
Tüpü ayın hizasında kaldırdığını gördüm. O tüpte 7 ruh ve 7 farklı hayat vardı. Birbirlerini daha önce hiçbir yerde görmemiş ve bıraksan da görmemeye devam edecek olan bu 7 insan, hasbelkader, orada karşılaşmışlardı. Esas dünyaya uğurlanmadan önce bir bekleme salonunda...
Hiçbirini göremiyordum ama elimi yavaşça yukarıya doğru kaldırdım ve onlara el sallamaya başladım. Uzun bir süre sallamaya devam ettim. Kıza söylediğim şarkının nakaratını mırıldanarak tekrar ediyordum.
"Gittiler." Ona doğru döndüm. "Zaten tüpü aya kaldırdığım an gitmişlerdi. Öyle düşündüğün gibi el ele tutuşup yavaş yavaş göğe yükseldikleri bir süreç işlemiyor yani. 2-3 saniye falan sürdü."
"Neden o zaman tüp elinde, aya o kadar uzun süre baktın?"
"Prosedürler işte." Boşluğuma denk geldiğinden hafifçe güldüm. Mesleki ahlaki değerleri vardı demek ki?
Onu bileğinden tutarak yanıma çektim. Sırtının üzerinde, biraz uzağıma uzandı ama hemen sonrasında sanki aklına bir şey gelmiş gibi doğruluverdi.. Aramızda kolumun yarısı kadar bir mesafe vardı. Dirseğini yere yaslayarak benden tarafa döndüğünde aramızdaki mesafeyi kapattı ve yüzüme vuran gölgeler arasından yüz ifademi yakalayabilirmiş gibi yüzünü iyice yüzüme yanaştırdı.
"Nasıldı?" dedi. Sesinde gizleyemediği bir beklenti vardı ama ben neyden bahsettiğine anlam verememiştim.
"Ney nasıldı?"
"İlk randevumuz," diyerek aydınlattı beni. "Güzeldi, değil mi? Benimle birlikte harika zaman geçirdin. Eee, hoşlanmaya başladın mı benden?" Dik dik onun suratına bakmaya devam etmem üzerine bir cevap alabilme beklentisiyle devam etti. "Yoksa aşık mı oldun bana?" dediği şey onu gerçekten endişelendirmiş olmalı ki vakit kaybetmeden devam etti. "Sakın ha! Sakın o kadar ileriye gideyim deme." Susmasını dileyerek derin bir nefes çektim ve zaten çoktan yüzünün her bir zerresinde gezinmiş olan bakışlarımı gökyüzüne diktim. "Ne düşündün, dürüst ol ama? Ne kadar nazik, ne kadar uyumlu bir adam. İşte böyle bir adama ait olmalıyım, böyle düşünmüş olmalısın. Tanıdığın en hoş adamım değil mi; adam gibi adamım?" Bakışlarımı tekrar ona diktim. Gülmemek için yoğun bir çaba sarf etmem gerekmişti.
"Bitti mi?"
"Ne?"
"Gevezeliğin diyorum, bitti mi? Ben konuşup sen dinlerken her şey nasıl güzeldi. Yat hadi şöyle, ağrıtma başımı." Omuzları düşerek kendini tekrardan hanıma bıraktı ve sağ ayağını sol ayağının üzerine atarak uzanmaya devam etti.
Hiçbir şey söylemeden bileğinden tuttum ve kolunu başımın altına koydum. Kafamın kolunun üzerinde olması dışında birbirimize karşı mesafeliydik. Aramızdaki havanın bile elle tutulur bir gerginliği vardı.
"Şu an mutlu mu?" dedim, güzel bir şey duymayı umarak.
"Sanırım evet."
"Bende öyle." Dudaklarında küçük bir kımıldanma oldu. "Ha bir de..." dedim derin bir nefes eşliğinde. "Bu sayılmaz..." Başını hafifçe benden tarafa çevirdi ama ben gökyüzüne bakmaya devam ettim. "Başbaşa değildik. Hala beni ikna etmen için 3 randevu hakkın var."
-Bölüm Sonu-
Biraz da Saba ve Rehber'e ait güzel bir anımız olsun istedim ve böyle bir bölüm yazmış bulundum.
Hikayenin genel gidişatından bağımsız, Saba ve Rehber'i yakınlaştıran bir bölümdü. Umarım beğenirsiniz.
Yorumlarınızı bekliyorum.
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere ❤️❤️