6. Bölüm ♦ II. Kısım

539 73 15
                                    

Yeni günün ışıkları odama dolarken huzursuzca diğer tarafıma dönerek penceremi arkama aldım. Gözlerim uykusuzluktan sızlıyordu ama uyumak istediğimden emin olamıyordum. Ara ara uykuya dalar gibi olmuştum ama çok daha ötesine geçememiştim. En sonunda uyumak gibi basit bir şeyin bile üstesinden gelemeyeceğimi fark ederek yatağımdan kalktım ve banyoma doğru yürümeye başladım.

Soğuk bir duşun ardından ise tek düşündüğüm şey sert bir kahve içmekti. Mutfağa giden koridorda yürürken ev, gözüme her zamankinden daha sessiz görünüyordu. Bu ev kiralık değildi, bizimdi.

Öldüğüm takdirde ne olacağını merak ediyordum.

Daha önce hiç böyle düşünmemiştim. Bir insan öldükten sonra okuyup rafa kaldırdığı kitaplar, dolabındaki kıyafetler ne olurdu? Öylece durup durur muydu? Yoksa ona buna mı dağıtılırdı? Eşyalarımı birilerine dağıtmakla ilgilenecek birini tanımıyordum. Babam büyük ihtimalle odamın kapısını kapatırdı ve bir daha aklına bile gelmezdim.

Dolu kahve fincanını elime aldım ve burnuma doğru yanaştırıp derin bir nefes çektim. Harikaydı. İçmeden, bir süre dumanın yüzümü okşamasına izin verdim. Balkon kapısını açıp mutfaktan çıkarken gökyüzü hala lacivert sayılırdı. Uzaktan belli belirsiz kuş sesleri geliyordu. Bütün şehir uykuda görünüyordu.

Bir ayağımı kalçamın altına alarak sandalyeme oturdum ve kahvemi içmeye başladım. Belki daha sonrasında kendime bir sandviç yapardım. Bugün evdeydim, belki de kendimi ödüllendirmek için patates falan kızartmalıydım. Gözümün önünde gri bir şeyler uçuştuğunda önce bunun bir göz yanılması olduğunu düşündüm ama dikkatli bakılınca yukardan dökülen, toz tanelerine benzer şeyler olduğunu gördüm.

Oturduğum yerden hafifçe doğrularak başımı yukarıya doğru çevirdim. Belli belirsiz bir kol görünüyordu ve parmaklarının arasında bir sigara türüyordu.

''Kemal Amca?'' diye hafifçe seslendim. Duyabileceği kadar yüksek ama duymazdan gelmek istediği takdirde, bunu çekinmeden yapabilmesini sunacak kadar alçak bir ton kullanmaya dikkat ettim. Önce kafasını dışarıya doğru çevirmesiyle grimsi saçları göründü sonrasında iki gözü ve yüzünün geri kalan kısmı. ''Günaydın,'' dedim gülümseyerek. En azından duymazdan gelinmemiştim. ''Erkencisin.''

''Ah, Saba, sana da günaydın. Ben bu saatlerde pek uyumam, asıl bugün sen erkencisin,'' dediğinde gülümseyerek yukarıya bakmaya devam ediyordum. Kül üzerime dökülmesin diye olduğunu düşündürtecek bir şekilde, henüz yarısına bile gelmediği sigarasını, kolunu yasladığı yere bastırarak söndürdü.

''Öyle işte, uyku tutmadı,'' dedim.

''Hayırdır, kötü bir şey yok ya,'' dediğinde başımı aşağıya doğru çevirmiş, derin bir nefes çekmiştim.

''Yok, biraz sonra yürüyüşe çıkacağım. O yüzden erken kalktım.''

''Çık tabi, sağlığına dikkat et.'' Hafifçe gülümsedim. Daha önce gülümsemek bana hiç bu kadar boş gelmemişti. "Tut bakalım," deyip, bana her zaman verdiği şekerlemelerden birini atarken, son anda avucumu açarak tutabilmiştim.

Şekeri iki yanından çekip paketinden sıyırırken sırtımdan aşağıya garip bir ürperti indi ama buna bir anlam vermek çok güçtü. Doğrusu sabahın bu saatlerinin bu kadar huzur verici ve dingin olabileceğini tahmin etmezdim. Bu kadar gevşemiş ve beynimin az da olsa boşaldığını düşünmüşken bu garip his etrafıma bakınmama sebep olmuştu.

O mu buradaydı acaba?

"Ne oldu?" Kemal amcanın sesiyle etrafıma bakınmayı bırakıp başını tekrar yukarıya doğru çevirdim. Açıkçası delirmiş gibi görünmeyi hiç ama hiç istemezdim.

Geçmişten GelenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin