Alıntı #1

232 20 12
                                    

İndiğimiz yerden biraz daha yürümemiz gerekmişti. Etrafımıza bakına bakına yürürken, yolun yarısında aniden onun elinden tuttuğumu fark ettim. Bu farkındalıklar bir an elimi çekecek gibi oldum ama onun tutuşu gevşemedi, buna izin vermedi. Anlayamayarak önce ellerimize, sonra dönüp yüzüne baktım ama o doğrudan yürüdüğümüz yola bakmaya devam ediyor ve hiç oralı olmuyordu. Bunun üzerine bir şeyler demek için dudaklarım aralandı ama ne diyeceğimi de bilemedim.

İlk başta bu durumu görmezden gelip elini tutmaya devam etmek istedim. İlk buraya geldiğimiz zaman henüz birbirimizin elini bile tutamıyorduk. Şimdi bu temas kendimi büyümüş hissettiriyordu. Dahası bu temas beni mutlu ediyordu ama onun farkında olmasına rağmen farkında değilmiş gibi davranması da sinirimi bozuyordu. Dik bakışlarıma inatla karşılık vermemeye de devam ediyordu.

"Pardon," derken dikkatini çekmeye çalışarak parmak uçlarımda biraz yükseldim ve boştaki elimi yüzünün önünde salladım. "Elimi geri alabilir miyim acaba?" Sanki o an farkına varıyormuş gibi bir ifade takındı ve kaşlarını kaldırarak, ilk defa görüyormuş gibi ellerimize baktı.

"Aaaa," dedi. "Elin burada mıymış?" Ellerimizi hafifçe ikimizin arasından havaya doğru kaldırıp yüzüne yanaştırdı. Kaşlarımın çatılmasına engel olamadım. "Boşver, kalsın burada. Buradaysa vardır bir bildiği." Doğrusu biraz haklı olabilirdi. Elim onun elini tutarken benden izin dahi almamıştı. Elim nasıl bu kadar kendi başına buyruk hareket edebilirdi?

"Başladın yine..." dedim dişlerimin arasından.

"Neye?"

"Beni delirtmeye." Bana baktı, her ne görüyorsa hoşuna gidiyor gibi görünüyordu. O bakışların altında kendimi dinç ve her şeyi yapabilirmişim gibi hissediyordum. Ona doğru uçuşan saçımı kuşağımın arkasına geri ittim. "Elimi geri ver," diye de devam ettim dişlerimin arasından.

"Burada kalsın," dedi. Elimi alıp kendi eliyle birlikte cebine sokarken kalp atışımı sanki kulaklarımın arkasında hissedebiliyordum. Karnım karıncalanıyordu. Elim şu anda çok mutlu, diye geçirdim içimden. "Burası çok kalabalık. Bu şekilde, yanımda olduğunu, varlığını sana bakmadan bile hissedebilirim." Omuzlarımın çökmesine izin vererek bu seferlik onun dediğinin olacağını kabul ettim. Zaten en başından elini bırakmak istememiştim ki... "Bu sürekli arkandan yürümekten daha pratik."

"Nasıl yani?" dedim. "Sen tam olarak neden arkamdan yürüyorsun ki?" Bunu bilmemem imkansızına gibi bir bakış attı.

"Gözümün önünde ol diye olabilir mi?" dedi. Kaşlarım hafifçe kalkarken devam etmesini bekledim. "Malum, ne zaman gözden kaybolsan başını derde sokuyorsun, o yüzden seni her zaman göz önünde tutmak en iyisi." Dediklerinde gerçekten ciddi görünüyordu. "Birkaç adım önümde olursan seni görmek daha kolay oluyor ama bu sefer de aramıza birkaç adım koymak zorunda kaldığım için huzursuzlanıyorum. Bak böylesi ne kadar kolaymış, bundan sonra seninleyken hep elini tutacağım. En azından birden ortadan kaybolmazsın." Güldüm. Cidden güldüm. Dik dik bana bakmaya başladı.

"Sen herhalde Rehber olan kişiyi ben falan sanıyorsun? Kim durduk önümde, arkamda beliriyor, kaşla göz arasında yok oluyor? Bunu benimle tartışma istersen." Haksız bir suçlama yapmışım gibi sırtını dikleştirdi ve kendini güçlü bir savunmaya hazırladı.

"Beni olur olmaz yerlere çağıran sensin." Diyecekleri bitmiş görünmüyordu. "Ben sen çağırana kadar beni nereye çağırdığını bile bilmiyorum. Her nereye çağırırsan kendimi o anının içinde buluveriyorum. Beni banyoya çağırdığın zamanı hatırlatırım, bilseydim oraya gelir miydim?"

"Neden?" dedim yükselen sesimle. "Neden hatırlatıyormuşsun? Hatırlatacak daha iyi bir şey bulamadın mı?" Kıpkırmızı olmuştum ama sinirden mi utançtan mı, karar vermek çok zordu. "Keyfimizden çağırmadık ya," dedim mahcup bir ifadeyle. "Sen nasıl nereye geleceğini bilmiyorsan ben de sen gelene kadar seni çağırdığımı bilmiyorum." Bakışları kısılırken sanki devam etmemi istiyordu. "Hem... ben de senin banyoya dahi geleceğini nerden bileyim? Nereye geleceğini bilirsen gelmeyeceğinin de bir garantisi yoktu yani." Bir anlığına gerçekten şaşırmış ve hatta iftiraya uğramış gibi göründü.

"Sen bana ne demek istiyorsun?"

"Hiiiç," dedim omuzlarımı kaldırıp indirirken.

"Yok yok," dedi. "Neyle itham edildiğimi bilmek istiyorum." Dudaklarımı birbirlerine bastırarak onun kadar ciddi kalmaya zorladım kendimi. "Banyoya geleceğimi bilseydim yine de gelir miydim yani?"

"Neden olmasın?" dedim çenemi ondan tarafa doğru kaldırıp ona diklenirken. Zorla söyletiyordu, söyletene kadar da uğraşıyordu yani.

"Neden yapayım böyle bir şey?" dedi. Bir an verebileceğim bir cevap bulamadım.

"Söyletme şimdi," dedim dişlerimin arasından.

"Lütfen söyle," diye üsteledi. "Seni görmek istediğim için gelip duruyor değilim. O an bana ihtiyacın olduğu için geliyorum." Anlayışlı görünmeye çalıştım. Bu tavrımın onu dahada sinir edeceğini biliyordum.

"Şu güzel yüzümü görmek isteseydin de sana kızamazdım ki. Fazla alıngan davranmıyor musun?" Çatık kaşları gevşekten yüzünde alaycı bir ifade belirdi.

"Ne? Güzel mi? Bir daha söyle, bir yeri kaçırmış olmalıyım." Olduğum yerde birden bire durdum ve elim hala cebinde olduğundan o da durarak benden tarafa dönmek zorunda kaldı. Cebinde olan elimle, aniden onu kendime doğru çekince boşluğuna denk gelmiş olmalı ki benden tarafa doğru sendeledi. Kafamı kaldırarak doğrudan yüzüne baktığımda adeta burun burunaydık.

"Yakından bak bakalım," dedim. Daha önce, şu an bu lafı söyleyecek kadar kendimi güzel bulduğumu hiç ama hiç hatırlamıyordum. Bana bakarken konuşmak dahi zor bir eylem oluveriyordu ama bütün özgüvenimle devam ettim. "Sen karar ver." Sessiz kalması üzerine biraz daha sinirlendim. Vücudumdaki bütün kan adeta yanaklarıma pompalanır olmuştu. "Güzel değil miyim ben?" Bakışlarını zorlukla gözlerimden ayırıp yüzümün herhangi bir yerine ciddi ciddi bakmaya çalıştı ama gözleri yine garip bir şekilde gözlerimde durdu. Bir an hiçbir şey demeyecek sandım

"Gelirdim," dedi en nihayetinde. Bir an doğru duyup duymadığımı anlayamadım. Onun karşısında bütün gardımın düştüğünü, forsumun söndüğünü hissettim. "Ama dünyanın en çirkin insanı da olsan gelirdim. Sırf bana ihtiyacın var diye gelirdim." Ağzımın içi kupkuru olmuştu. Dudaklarım birbirlerine yapışmış bile olabilirdi. "Nereye çağırırsan çağır, ne halde olursan ol gelirdim." Ve ekledi. "Buna banyoda dahil." Mahcup bir şekilde bakışlarımı kaçırmak üzereydim. "O yüzden sen yine de çağırmamaya çalış." Tekrardan önüne dönüp yürümeye başladığında şapşal bir gülümseme yavaş yavaş yüzüme yanaştı ve kendine güzel bir yer bulduğunu düşünerek gelip kızarmış yüzüme kuruldu. Rehber'in bana dönüp bakması ve şapşal gülümsememi görmesi ihtimaline karşın başımı diğer tarafa doğru çevirerek yüzümü saklamaya çalıştım.

-Alıntı Sonu-
Şimdiii bu ne, ne oluyoruz diyebilirsiniz ama size 2. Kitaptan bir alıntı bırakmak istedim.
Ben 2. Kitabı yazarken yeni bölümün gelmesi biraz aksamış bulundu. Ben de en azından şu an neler yazmakla meşgulüm, siz de görün istedim.
Her neyse, bu kadardı.

👉🏻👉🏻Bugün ne yazık ki yeni bölüm gelmeyecek ama bunu telafi etmek için 2. Kitaptan bir alıntı daha paylaşmayı düşünüyorum. Ne dersiniz, paylaşayım mı yoksa bu durum kafanızı mı karıştırır?👈🏻👈🏻

Yeni bölümde görüşmek üzere😂❤️

Geçmişten GelenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin