18. Bölüm ♦ II. Kısım

212 35 10
                                    

• Günümüz•

Uzaktan gelen kahkaha, çığlık ve bağrışma seslerini yattığım yerden duyabiliyordum. Toprak altımda sert ve soğuk bir yatak gibiydi, biraz da nemliydi. Derin bir nefes aldım. Bir kere daha ve bir kere daha.

Çok sessiz ve karanlık ortamlarda bir türlü uykuya dalamazdım. Kendimi asla tam anlamıyla güvende hissetmezdim. Bu yüzden daima toplu taşımalarda veya etrafımız insanlarla dolu olduğu yerlerde kolayca uyuyakalırdım.

Lunaparkı doğrudan gören bir tepenin üzerindeydim. Işıl ışıl oyuncaklara baktıkça, çalan şarkılara mırıldanarak eşlik ettikçe kendimi daha çok onlar gibi hissediyordum. Onlar gibi tasasız, onlar gibi mutlu ve öyle olmasalar bile onlar kadar iyi rol yapıyormuşum gibi.

Şimdi ise yorgun bir şekilde uzanmış ve gözlerimi kapatmıştım. Ne zamandır böyle yattığımı bilmiyordum ama bir ara uykuya bile dalmış olabilirdim.

Yüzümün hizasında bir şeylerin hareket ettiğini ve çevremdeki havada bir dalgalanma olduğunu hissettim. İrkilerek gözlerimi açtığımda tanıdık yüzü hemen karşımdaydı. Neredeyse gözlerimi açmamla aynı anda aklımda bir görüntü yanıp söndü sanki. İçimde, sanki bu anı daha önce yaşamışım gibi tanıdık bir his kabardı.

Bir anlığına görüntüsü değişti sanki, sanki bir başkasını gördüm. Yüzü yine aynı ama onun dışında her şeyi farklı bir yabancıyla burun buruna gelmiştim sanki. Arkasına batmak üzere olan güneşin turuncu ışıkları vururken çehresi daha aydınlık, gözleri şefkatle parlatan biriydi bu. Biraz daha gençti, hatta yüzünde hiçbir yaşanmışlık belirtisi olmayacak kadar gençti.

Ama tek bir saniye sonra kendime gelerek yüzüne dikkatle baktım. Rehber'di işte. Her zamanki gibiydi. Asık suratı ve memnuniyetsiz gözleriyle bana bakıyordu. Kaşları hafiften çatıldığı için alnında bir çizgi belirmişti. Bana biraz daha yanaşsa sivri burnunun ucu yüzüme değecekti.

"Harika, yine buradayım. Tam da zamanında," dediğinde istifimi hiç bozmadan yüzüne bakmaya devam ettim. "Sadece bir kere söyleyeceğim; ilk seferde anlamaya çalış. Beni istediğin her an çağıramazsın." Başımı yana çevirerek yüzlerimiz arasındaki yakınlığı bozdum ve yattığım yerde esneyerek, gerinebildiğim kadar gerildim.

"Seni benim çağırdığımı mı ima ediyorsun. Eminim sende hiç gelmek istememişsindir. Üzerime doğru bir uçak mı düşüyor, beni kenarıya doğru çek ve tek kelime etmeden git işte. Her seferinde yaptığında övünmek için yanımda zaman harcayan sensin. Beni görmeden yapamıyorsun." Yattığım yerden kalktım ve oturur bir şekilde ellerimi altımdaki toprağa dayadım.

"Bu kadar çok kelimeyle bu kadar az şey anlatmayı nasıl beceriyorsun. Yine çok şey söyledin ama tek kelimesi bile işe yaramazdı." Başımı ağır ağır salladım ve elimi ona doğru savurarak kayıtsız görünmeye çalıştım.

"Hadi git şimdi."

"Tehlikede olmadığın halde buraya kadar gelmiş bulundum. Bunun bir bedeli olmalı, tam da iş üzerindeydim." Ciddileşerek ona doğru döndüm. "Ve tam da bu iş için uygun birini getirdim yanımda." Hızla etrafıma bakındım ama elbette ki kimseleri göremedim.

"Yine o uyuz Rehber kızı getirmedin yanında, değil mi?" dedim. Nasıl bir şeye benzediği hakkında hiçbir fikrim yoktu ama birbirimizden pek haz etmediğimiz kesindi. "Çok sinir bozucu biri."

"Genel olarak öyleyizdir." Başımı sallayarak onu onayladım ve elimi yumruk yapıp baş parmağımı kaldırarak ona doğru uzattım.

"Bu sefer çok doğru dedin." Ama yine de etrafta kimse yoktu. "Kimi getirdin o zaman?"

Geçmişten GelenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin