İnstagram: merve.albyrk1
-
Derin bir nefes aldım. Açıkçası içeriye girdiğimde tam olarak ne söylemem gerektiğini de kestiremiyordum. Bir doktor da olsa, en yakın arkadaşım da olsa bana hüzünlü veya acıyan gözlerle bakmasını istemezdim hiç kimsenin.
Yine de birine anlatmam gerekiyordu. Gerçek veya değil, her iki haliyle de olup bitenler benim için, yalnız baş edebileceğim kadar ufak tefek değillerdi.
İçeriye girdim ve olabildiğince sevimli ve rahat görünmeye çalışarak gülümsedim. Panik yaparsam tam bir deli gibi görünmekten ürküyordum.
''Saba!'' diyerek kalktı yerinden Feyza. ''Ah! Şu an inanılmaz heyecanlı ve mutluyum. Sen geleceğini söylediğinden beri içim içime sığmıyor. En son ne zaman görüşmüştük? Mehmet'in doğum günüydü sanırım?'' Sandalyesinden kalkmış ve masanın etrafından dolaşıp hemen karşımda durmuştu. Beni kollarının arasına alıp candan ve sımsıkı bir şekilde sarıldığında zorlansam da gülümsemeye çalıştım.
''Ah, evet,'' tarzı bir şeyler gevelemeye çalıştım ama onun coşkusunu yakalamak şimdiden imkansız görünüyordu.
Çalışma masasının önünde kalan koltuğu eliyle gösterirken konuşmaya da devam ediyordu. Koltuğun hemen önünde küçük bir sehpa ve diğer tarafında bir koltuk daha vardı.
''Keşke burada değilde dışarıda bir yerde buluşsaydık. Daha rahat olurduk. İstediğin bir şey var mı? Çay, kahve falan... En azından iyi ağırlayayım.'' Ben gösterdiği koltuğa oturduğumda o da sehpanın diğer tarafındaki koltuğa oturmuştu. Şimdi hemen karşımda ve pırıl pırıl gözlerle beni izlerken kendime biraz zaman tanıdım. Gözlerim biraz oda da gezindi ve en son onun masasındaki isim tabelasında durdu. Sonrasında tekrardan üzerindeki beyaz önlüğe baktım.
Saçlarını düzleştirmiş ve yanlardan birer tutam alarak küçük bir tutamı arkadan lastik tokayla bağlamıştı. Yüzünde neredeyse yok gibi ama oldukça doğal bir makyaj vardı. Günlerce üzerinde çalışılmış gibi harika bir tebessümle bana bakıyordu.
''Yok, hayır. Zahmet etme. Uzun zaman sonra bir araya gelebildiğimiz için ben de çok memnunum ama ben sana bir şey danışmak için gelmiştim.'' Kaşları hafifçe kalkarken elini devam etmemi söylercesine bana doğru salladı.
''Devam et lütfen.''
''Bak Feyza, elimden geldiğince uzatmamaya çalışacağım. Artık birine anlatmam gerekiyor, biliyorum; çok saçma. Hiçbir açıklaması yok ama... Günlerdir... İçinden çıkamadığım bir takım şeyler yaşıyorum ve... ve ben... yani bilmiyorum bu sadece benim düşüncem ama gerçeklik ve rüyayı ayırt edemediğimi düşünmeye başladım. Bir rüya görüyorum ve onun gerçek olduğunu düşünüyorum yada yaşadığım bir şeyi rüya sanıyorum. Ne zaman uyuyorum, ne zaman uyanığım; her şey birbirine girmiş durumda. Daha doğrusu son zamanlarda yaşadığım şeylerin ne kadarı gerçek, hiçbir fikrim yok. Gün içinde, defalarca, acaba şu an uyanık mıyım diye düşünmeden edemiyorum. Hatta çok uzun zamandır, bir uykuya daldım ve uyanamadım, günlerdir bir rüyanın içindeyim diye düşünüyorum. Şu anda bile.'' Kaşları çatıldı, gevşedi. Dudakları belli belirsiz aralandı. Gözüme bir an, söyleyeceklerini özenle tartıyormuş gibi göründü.
''Öncelikle seni temin edeyim ki şu an rüyada değilsin.'' Gülümsedi ve devam etti. ''Son günlerde aşırı stres veya baskı altında olmalısın. Kafanı karıştıran şeylerden arınman lazım. Bunun sebebi büyük ihtimalle uykusuzluk. Gün içinde genelde uykuluysan ve olur olmadık yerlerde uykuya dalıyorsan bu çok olağan bir şey. Görüyorum ki seni biraz ürkütmüş ama bununla başa çıkabilirsin. Sabah erkenden kalkıp egzersiz yap ve gece yatmadan önce yoğurt, ayran gibi uyku getirebilecek şeyler tüket. Bu aşama da herhangi bir ilaç önermek istemiyorum. Kendine ve hayatına biraz çeki-düzen verdiğin takdirde bu sorunların kalmayacağına emin olabilirsin.'' Derin bir nefes aldım. Söyleyip söylememek de kararsızdım.
''Feyza,'' diye fısıldadım. Dirseklerimi dizlerime yasladım ve öne doğru hafifçe eğildim. Söyleyip söylememek de hala daha kararsızdım. İçim içimi yiyiyordu. ''Bu kadar değil.'' Gözlerimi yere indirdim çünkü bunu dile getirmek bana fazlasıyla zor geliyordu. ''Kafamın içinde bir adam var. Dolaşıp duruyor öyle. Kendimi ne zaman tehlikede veya kötü hissetsem baktığım yerde beliriveriyor. İlk başta beni ürkütüyordu ama... ama içimde bir şeyler var. Onu uzun zamandır tanıyormuşum gibi. Hatta sadece onu tanıyormuşum gibi. Konuşmasında, bakışlarında, dokunuşunda bile tanıdık bir şeyler var. Beni çevreleyen, sarıp sarmalayan ve yok edeceğinden korktuğum bir şeyler. Onu buradan atmak istiyorum,'' dedim işaret parmağımla şakağımı dürterken. ''Kurtulmak istiyorum ondan. Tamamen benim hayal ürünümden ibaret birini yarattım kafamda. Buna ne denir bilmiyorum. Kişilik bölünmesi bilmem ne falan? Ama onu sonsuza dek yok etmeme yardım et.''
O tanıdık hisle doldum bir anda. Önce, etrafımda süzülüp duran hava yoğunlaştı sanki. Bir sineğin kanat çırpışı gibi titreşti ve vızıldadı.
Kafamı kaldırdığımda, gerginlikle oturduğum yerde dimdik oldum. Feyza'nın kafası geriye doğru düşmüş ve gözleri açıktı. Bakışlarım yukarıya doğru hareket ederken işte onu gördüm. Hemen oradaydı. Hemen, hemen Feyza'nın arkasındaydı. Ellerini kanepenin arka kısmına dayamış, doğrudan Feyza'nın kendisine bakan, ifadesiz gözlerine bakıyordu. Eğildiği yerden ağır bir hareketle doğruldu ve sırtını dikleştirerek doğrudan baktı. Feyza ise hareketsizdi.
''Ne yaptın sen?'' diye fısıldamakla bağırmak arasında bir yol izledim. Sesimi kontrol etmekte zorlanıyordum. Sinir uçlarım sanki karıncalanıyordu, gözümün önünde bir şeyler yıkılıyordu ve bunları kontrol edememek dişlerimi kamıştırıyor, beni daha da deli ediyordu. ''Ne yaptın ona? Öldürdün mü onu? Ne yaptın?'' Tam, yerimden öne doğru fırlamak üzereydim ki elini hafifçe kaldırarak durmamı işaret etti.
Durdum. Durdum ama neden durduğuma dair en ufak bir fikrim bile yoktu. Onun bakışları altında, tekrar tedbirli bir şekilde koltuğa otururken ellerim birer yumruk halindeydi ve içten içe kendimi çığlık atmaya hazırladığımı biliyordum. Başını onaylamak bir şekilde iki yana salladı.
''Cık cık cık. Sana hiç yakıştıramıyorum artık bunları. Defalarca kez hayatını kurtardım, her ihtiyacın olduğunda yanındaydım ve sen hala benden kurtulmak istiyorsun, öyle mi?'' Yapmacık bir üzüntüyle derin bir nefes verme hareketi yaptı. ''Şu masumane görüntün... iç titretiyor ama nankörlüğünde oldukça çarpıcı. Benim gibi bir şeyi senin hayal gücün üretebilir mi sanıyorsun hala? Çok daha uzun yıllardır bu hayatı yaşıyorum, yani senden daha gerçeğim. Beni bir tek senin görüyor olman da bu gerçeği değiştirmez.'' Alayla güldüm ama hala son derece gergindim.
''Buna halk arasında delilik diyoruz. Olan herhangi bir şeyi bir tek benim görmem sana da delilik gibi gelmiyor mu? Sen benim kişiliğimin bir parçasısın ve seni de anlıyorum, sonuna kadar bana varlığını kanıtlamaya çalışacaksın.'' Koltuğun arkasından çıkarak bana doğru bir adım attı ve şu an hemen karşımda duruyordu. Yerimden kalkmadan başımı tamamen ona doğru kaldırdım.
Ellerini oturduğum koltuğun iki yanına koydu ve bana iyice yanaştı. Yüzlerimiz o kadar çok yakındı ki kalbim güm güm attı. Kıyaslamadan edemedim. Mehmet'le yağmurun altında öpüştüğümüz o gün, yıllardır benim hayallerimi süsleyen bir ambiyansa sahipti. Uzun bir süre bu anı beklemiştim ama gerçekleştiğinde böyle yoğun bir şey hissetmemiştim. Peki... nasıl oluyordu da, bu ne idüğü belirsiz adam, bu duygu karmaşasına, bir bakışıyla beni itebiliyordu.
''Sıktı artık iç ses edebiyatın. Ya seni de tek görebilen bensem? Öyleyse... sen de benim kafamın içindeki bir hayalden mi ibaretsin? Gerçekliğe olması gerektiği gibi yanaşmayı öğrenememişsin. Gerçek, herkesin gördüğü gibi değil senin gördüğün gibidir ve seni her kim görüyorsa, sen de onun gerçeğisindir.''
Eli yüzümün önünden geçerken sıçrayarak kendime geldim.
Yüzüme doğru vuran rüzgar ve heyecan anı ciğerlerimi şişiriyor ve gözlerimin önüne bir perde çekiyordu. Belli belirsiz, gözlerimin önüne doğru uçuşan saçlarımı seçebiliyordum.
Düşüyordum.