İnstagram: merve.albyrk1
05.09.27
Dizlerimi kendime çekmiş bir şekilde oturuyordum. Kollarını sıkı sıkıya dizlerimin etrafıbdan kendime sarmış, alnımı dizlerime dayamıştım. Kapının hafifçe açılmasıyla alnımı ürkek bir şekilde kaldırıp davetsiz bir şekilde penceresiz odanın içine dolan loş gün ışığına baktım. Önüme doğru belli belirsiz bir gölge düşüyordu.Oturduğum yerde, duvara doğru iyice sindim. Nefesimi tutarak beni fark etmemesini bekledim.
Aslında bu sabah tek bir planım vardı. Kimseye görünmeden evden kaçacak ve annemi bulacaktım ama henüz 7 yaşındaki bir kızın gerçekleştirebileceği bir plan değildi. Onun yerine sadece ağlayabiliyordum.
Yanağımda kırmızı bir el izi, yüzümde tuzlu yaş izleriyle sessizce oturuyordum.
Henüz küçük bir çocukken bile daha fazla yaşayacak hiçbir şeyim kalmamış gibi hissediyordum."Selvi." Yumuşak ve çocuksu fısıltı kulaklarıma ulaştığında içimde bir rahatlama hissi kabardı. Az önceye nazaran kendimi daha güvende hissediyordum. Ama yine de sesimi çıkartmak istemedim. Karanlıkta gözlerinin beni aradığını biliyordum. "İşte buradasın." Birkaç adımda yanıma ulaştı ve sırtını duvara vererek yanıma oturdu. "Anlatmak ister misin?"
"Hiç," dedim sadece.
"Öyleyse neden ağlıyorsun?" Küçük elleriyle belli belirsiz yanaklarıma dokunmaya başladığında, durmadan burnumdan çıkmaya çalışan sümüğümü bir kez daha geri çektim. Yanaklarımı kurulamaya devam ediyordu. "Lütfen ağlama," diye fısıldadı. Birinin duymasından çekinir gibi bir tavırla yüzü bir hoştu. "Seni ağlarken görünce benim de ağlamam geliyor." İçimden o an gülümsemek geldi. O anı, o gereksiz gülümseme isteğini tasvir edemem.
"Utanıyorum, söyleyemem," dedim yine de. Yüzü biraz daha ciddileşti. Daha 10 yaşındaki bu yüz ifadesi şimdi hatırladığımda beni hem gülümsetiyor, hem de biraz kırıyor. "Hayatta söyleyemem," diye fısıldadım.
"Utanacak neyin var?" dedi. Aldığım nefes içimi titretirken başımı öne doğru eğdim.
"Dayım tokat attı çünkü," diye fısıldadım tekrar. Kendimi öyle kötü hissediyordum ki. Dayım tokat attıktan hemen sonra da onun karşısında ağlamamak için kendimi öyle zor tutmuştum ki. Şu an bile yanaklarım ağrıyordu.
Sinirlenmiş göründü. Kendine doğru çektiği tek dizinin üzerinde duran küçük eli sıkı bir yumruk oldu.
"Neden?" Dedi sadece. Anlatmak istemediğimi görüyordu. "Ne olursa olsun ben seni suçlamam. Kıyamam ki çünkü sana. O yüzden bana anlatman gerek." Yanaklarım neden kızarmaya başlamıştı ki? Dayımın tokat attığı andan daha utanmış hissediyordum. Oysa ki sözleri canımı da yakmamıştı.
"Altıma işediğim için." Dudaklarını birbirine bastırdığında düz bir çizgi halini aldı. "Artık bu evde yaşamak istemiyorum," dedim. "Her gün son gün olmasını diliyorum ama olmuyor. Her gün, annemin döndüğü gün olmasını istiyorum ama dönmüyor. Geceleri çok korkuyorum. Penceremin önünden her gece biri geçiyor.""Daha önce de söyledim sana, o sadece bir dal. Ağacın dalı gölge ediyor pencerene.
"Ama hareket ediyor," diyerek savundum kendimi.
"Çünkü geceleri rüzgar esiyor."
"Yine de ağaçlar korkutuyor o zaman beni. Belki geceleri dalları canlanıyordur." Yüzünde hafif bir gülümseme belirdi.
"İmkansız. Sadece rüzgar esiyor." O yumuşak başlı, narin, bilge gülümsemesi küçük suratında öyle tatlı duruyordu ki, yıllar geçse de bu fikrim bir an bile değişmedi.