İnstagram: merve.albyrk1
Bir yerden başlamamız gerekiyor, öyle değil mi?'' dediğinde neyden bahsettiğini anlamaya çalıştım ama bunu sanırım yapamayacaktım. Belim ve kolumun arasından elini uzatarak kapının kolunu kavradı ve kapıyı açarken bana sürtünerek yanımdan geçip içeriye girdi. Vücudumdaki bu karıncalanma ve tanışıklık hissi bana rüyada olmadığımı bağırıyordu sanki. Hiçbir rüya bu kadar gerçekçi olamazdı. ''Fazla zamanımız kalmadı.'' Kaşlarım çatıldı.
''Ne demek istiyorsun?''
''Yakında öleceksin.'' Gözlerim kocaman açılırken onu kolundan tutarak kendime doğru çevirdim. Yüzündeki ve sesindeki bu ifadesizlik beni çıldırtıyordu.
''Sen...'' Ne diyeceğimi bilemeyerek duraksadım.
''Nereden mi biliyorum? Çünkü bunun için görevlendirildim.'' Sanki göğüs kafesim daralıyormuş gibi hissederken duyduklarımı özümsemeye çalışıyordum. İçimdeki bu burukluğun sebebi ölecek olmamdan mı, onun tarafından öldürülecek olmam mı, emin değildim.
''Beni öldürecek misin? Ama neden? Birlikte bir amacımız olduğunu sanıyordum, bulmamız gereken bir şeyler vardı.'' Sesimin titremesiyle duraksadım. Yüzündeki tavizsiz ifade bütün kelimelerin boşa olduğunu gösterir nitelikteydi zaten.
''Seni öldürecek kişi ben değilim, böyle bir yetkim yok, hiçbir zaman olmadı. Ben sadece ruhuna eşlik edecek bir rehberim.'' Etrafımdaki hava uğulduyor gibi hissediyordum. Bu... bu ne saçma bir açıklamaydı böyle?
''Nesin sen?'' diye fısıldadım. Yüzüne bakarken sanki ustalıkla yontulmuş bir heykeli inceliyor gibi hissediyordum. Konuşmadığı süre boyunca yüzünde hiçbir ifade oynamıyor, konuşurken de sadece dudakları hareket ediyordu.
''Dedim ya, sadece bir rehberim. Beden öldüğü zaman...'' diye başladı söze. Sesinde tecrübeli bir bilmişlik vardı. ''...ruh artık bedende bir fazlalıktır. Beden soğuyup kaskatı kesilirken ruh, mümkün olabilecek en kısa sürede içinde hapsolduğu kılıftan çıkmaya çalışır. Çıkamadığı her an ruh için acı ve ıstıraptır. O anda ruhu bedene bağlayan yedi bağ vardır. Beşi gümüş ve ikisi altın olmak üzere yedi bağ. Benim görevim o yedi bağı çözüp ruhu bedenden kurtarmak. Sonrasında ruhu, gömleğinden sıyrılan bir yılan gibi tutarım ve bedeninden usulca çekip alırım. Merak etme, en acısızı seninki olacak çünkü rehberin benim. Öncelikle beni görebildiğin ve yıllar sonra bir insanla konuşmama vesile olduğun için, sonrasında da bana yardımcı olacağın için sana karşı merhametli olacağım. Kötü bir rehberin eline düşseydin oturur ve saatlerce ruhunun çırpınmasını izlerdi. Ama sayende bir insan tarafından görülmenin ve bir insanla konuşmanın nasıl bir his olduğunu artık az çok kavrayabiliyorum, bunun için sana minnetimi göstermem lazım.'' Hayretle yüzüne baktım ve kahkahalarla gülmemek için kendimi zor tuttum.
''Benimle en uzun konuşman bu ve bunda da bana, ben ölürken nasıl yardımcı olacağını mı anlatıyorsun? Neden ben ölmek zorundayım, anlamıyorum?''
''Ölüm zaten anlaşılacak bir şey değildir. Zamanı gelir ve öylece gerçekleşir. Bazen keyifli bir akşam yemeğinin, izlediğin güzel bir filmin, dinlediğin komik bir fıkranın veya neşeli bir kahkahanın ortasında gelebilir. Buna kimse gibi senin de söz söyleme hakkın yok. Bunun adı yazgı.'' Yanağımdan çeneme doğru bir damla yaş süzüldü ama süzülünceye dek ağlamak üzere olduğumu bile farkında değildim. Dudaklarım titreyerek aralandı ve derin bir nefes çektim. Ben onun karşısında çaresizce dikilirken, yüzü gözümün önünde, gözyaşlarından bulanık bir hal alırken sadece dikildi. Ama gözümden başka bir damla yaş akmadı.
''Ölümden sakın bu kadar kolay bahsetme,'' diye fısıldadım. Sesim öyle çok titriyordu ki biraz daha konuşmaya çalışsam hıçkırıklara boğulmaktan korkuyordum.