14. Bölüm ♦ I. Kısım

346 45 17
                                    

"Gelmişsin," dedi gülümseyerek. Beni baştan aşağıya şöyle bir süzerken yüzünde ki gülümseme hafifçe genişledi. "Çok güzel olmuşsun."

"Aslında dayım çok kızdı ama sonunda yengemin de destek çıkmasıyla bir saatliğine izin verdi. Çok oyalanmadan gitmem gerekecek," dedim. "Zaten bu elbiseyle çıktığımı görse hayatta izin vermezdi." Ona doğru hafifçe yanaştım ve yüz ifadem bir sır veriyormuşum gibi ciddiydi. Merakla kafasını bana doğru eğdi. "Zaten en son sana göstermek için giydiğim gün, eve gittiğimde bir ton söylendi. Giyinip süslenip sokaklarda salınma; gözü olan bakıyor, ağzı olan konuşuyor. Bana laf söz getirme, hareketlerine dikkat et."

"Doğru söylemiş," dedi geriye çekilip sırtını dikleştirirken. "Güzelliğine herkesin şahit olmasına ne hacet, bir tek ben göreyim yeter." Kaşlarımı oyunbaz bir ifadeyle çatıp hafifçe dirseğimle dürttüğümde biraz daha güldü.

"Daha doğru söylediği bir çok şey var. Mesela seninle görüşmem çok yanlışmış. Eskiden hadi çocuktunuz diye bir şey demiyorduk ama siz iyice ipin ucunu kaçırdınız. Orada burada, köyün içinde gezmek de neymiş? Herkes bir adını koyalım diye bekliyor ama sakın aklından çıkarma Selvi, ben kimi uygun görürsem onunla olur bu iş." Her ne kadar kaşları çatılsa da başını ciddiyetsiz bir şekilde iki yana salladı.

"İyi ya öyleyse, benden daha iyisini mi bulacak?" Dudaklarımdan alaycı bir gülüş döküldüğünde kaşlarını biraz daha çatarak bana doğru eğildi. "Bulamaz, bulamaz." Tam bir şey diyecektim ki mutfak kapısından bir kadının çıkmasıyla geriye doğru çekilerek ondan bir adım uzaklaştım.

"Ben annene yardım edeyim," dedim mesafeli bir sesle. Ona arkamı dönerken hala bize bakmakta olan kadına hafifçe gülümsedim ve yanından geçerken de kibar bir şekilde başımla selam vermeyi ihmal etmedim.

Hanife teyze mutfak masasında oturmuş, etrafındaki iki kadınla gülüşerek bir şeyler konuşuyordu. Beni gördüğünde hafifçe gülümsedi ve selamladı.

"Hoş geldin kızım," dedi. Başımla selamını alıp çekingen bir şekilde içlerine girdim. Kadınlar beni dikkatle süzerlerken Hanife teyze memnun bir ifadeyle devam etti. "Maşallah, ne güzel olmuşsun böyle." Diğer iki kadın gülüşerek birbirlerini dürttüklerinde gözlerim kısa bir anlığına onlara kaydı.

"Semiha sen çekil oradan, kahveleri Selvi pişirsin. O, bu evin kızı sayılır." Gülümsemem hissettiğim gerginliğe yavaşça yenik düşerken bakışlarım bir şey demesini bekleyerek Hanife teyzeye kaydı ama herhangi bir şey diyecek gibi görünmüyordu.

Semiha ablanın ocaktan uzaklaşmasıyla, küçük adımlarla oraya doğru ilerledim ve cezvedeki kahveyi pişirmeye başladım.

"Ben bir bardak su alacaktım da..." Kapıdan beri, içer girmekle girmemek arasında kalan, hafifçe kafasını uzatmış olan, ona baktım. Başımı tekrardan hızla önüme çevirdiğimde yüzünde bir gülümseme belirdiğini hissedebiliyordum.

Nedense suyu bahane ederek, sadece beni mahcup etmeye gelmiş gibi hissediyordum.

"Selvi, sana zahmet bir bardak su versene." Kadınlardan biri işgüzar bir şekilde arkamdan seslendiğinde yavaş yavaş kızarmaya başlamıştım. Tezgahın üzerinden bir bardak alıp çeşmeden su doldururken bir an önce gitmesi için sabırsızlanıyordum.

Geçmişten GelenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin