*Clip.
Anahtarla, şatonun boş bir koridoruna cisimlendiklerinde birkaç saniye içlerindeki bulantının geçmesi için sessizce dikildiler. Flame'i ziyaret ettikten çok kısa bir süre sonra Chanyeol onları bahçelerine çıkarmış ve geçen gece geldikleri anahtarla şimdi okula dönmüşlerdi.
Etraflarına bakınıp kimsenin onları görmediğinden emin olduklarında, dersliklere giden ikinci koridorda olduklarını fark ettiler. Sonra Chanyeol, döndüklerinde izin verdiği için Dumbledore’un yanına uğrayacağına dair söz verdiğini söyleyerek öyle bir hızla yanlarından ayrılmıştı ki Baekhyun’un “Şifreyi biliyor musun ki, ben de gelseydim..” 'lerini duymamıştı bile.
Baekhyun da onun uzun bacaklarını koridorun köşesinde kaybolana dek izlemiş ardından kendisinin de McGonagall’a rapor vermesi gerektiğine dair bir şeyler mırıldanarak koridorun zıt tarafında gözden kaybolmuştu.
Geride kalan Jongin ve Sehun bir anda dağılmalarına pek anlam veremese de bir sonraki derse kadar çantaları odaya bırakmak ve üstlerini değiştirmek için birlikte ortak odalarına doğru ilerlemeye başladılar. Sessiz koridoru geçip açık bahçeye açılan koridora çıktıklarında sağda solda dikilen birkaç öğrenciye takılmadan yanyana ilerlemeye devam ettiler. Sehun, aralarındaki sessizliğin giderek büyüdüğünü fark ettiğinde öylesine bir sohbet başlatma gereği hissetmişti nedense.
“Chanyeol’un evinde bir anka kuşu olduğuna inanamıyorum.”
Bir kaç dakikalık sessizlikten sonra Sehun'un öylesine bir şeylerden bahsetmesi Jongin'in de ilgisini çekmişti.
“Evin yarısını bile görmedin Oh Sehun ve şimdiden hayran kaldın.” diyerek güldü onun hayret içindeki sesine.
“Gördüklerim yetti de arttı bile Kim Jongin.”
Köşeyi dönüp kemerli yoldan avluya çıkarlarken Jongin, Sehun’un cümlesinin altında bir ima mı sezmişti yoksa Sehun öylesine mi gördüklerim diye bastırmıştı bilmiyordu. Yine de onun, aklındaki gelgitlerin arasında en korkutucu olanını falan kastetmediğini düşünerek buna takılmamış gibi yapacaktı.
“Bir sonrakinde benim malikâneme gitmek şart oldu. İçerde neler olduğunu bilsen girmek istemeyebilirsin tabi, anlarım..”
“NE olabilir ki?” dedi Sehun göz devirerek.
Jongin omuzlarını kaldırıp indirirken, Sehun'un dalga geçen tavrının arasında bir kuşku belirmişti.
“Evinde basilisk falan besliyor değilsindir herhalde?”
Bu Jongin’i sesli güldürürken, Sehun’un da bir an için tereddütle ona kaçamak bir bakış atmasına neden olmuştu. Besliyor değildi ya?
“Hem ne demeye bir dahakine senin malikânene gelecekmişiz, anlayamadım.” diyerek konuyu değiştirdi Sehun.
Bu tam olarak oydu. Asla altta kalmıyor ve Jongin ne söylerse söylesin cümleyi başka bir ucundan tutup üste çıkıyordu. Keyifli kıkırdaması dinen ve onun cümlesiyle afallayan Jongin ne demeye bir dahakine onun malikânesine gideceklerine dair bir şeyler söylemeye hazırlanırken şatonun içine giren kemerin yanındaki banklarda yayılmış birkaç Slytherin’den aynı dönem arkadaşları Jackson’ın seslenmesiyle ona döndü.
“Baksana Jongin!”
Sehun da hemen Jongin’in yanında adımlarını durdururken, siyah saçlı yapılı genç adamın gözleriyle kendisini işaret ettiğini fark etti.
“Ezik Gryffindorla mı takılıyorsunuz artık?”
Sehun, önündeki Jongin’in sırtının dikleşişini izlerken, Jongin boynunu yana yatırıp kemiklerini çatırdatmıştı. İşte o, böyle sinirleniyordu. Birileri gelip tüm neşesini söndürdüğünde sinirleniyordu işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Véspero || Chanbaek/Sekai
FanfictionPark Chanyeol, zehirli bir yılandı. Her an kanınıza karışabilirdi. Byun Baekhyun ise pençelerini arkasında saklayan naif bir aslandı. Kim Jongin, yeşil ve grinin uyumuydu. Gözleri donmuş bir orman gibiydi. Oh Sehun ise gün batımı gibi sarıydı. Soğum...