~24'te görüşelim'in 24'ü geldi. Keyifli okumalar.
-
Uğultu.
Derin bir uğultunun ardındaki derin bir sessizlik.
Derin sessizlikten daha da derin bir acı.
Kemiklerinden başlayıp vücudunun her bir zerresini kaplayan sonsuz, derin, çaresiz bir acı.
Ve yeniden bir uğultu.
Baekhyun, gözlerini kapalı halde titrettiğinde o an odadaki hiç kimse bunun farkına varmamıştı. Büyük bir gürültünün ardında herkes birbirine haykırıyor gibiydi ya da hasta yatağında uzanan bedenine öyle geliyordu.
"Kim olduğunu bilmediğinden eminsin değil mi Minseok?"
Minseok ihtiyatla profesörlerine dönerken bu durumu kaç kez daha anlatıp tekrardan hatırlayacağını merak ediyordu. Önce hastane kanadına geldiklerinde Madam Pomfrey'e olanları anlatmıştı. Ardından Profesör McGonagall'a haber vermiş ve o da Profesör Snape ve Dumbledore'a. O da bu sırada koşturarak odaya, çocuklara..
"Efendim, dediğim gibi, kesinlikle kimin yaptığını bilmiyorum. Açıkçası kim neden Baekhyun'a böyle bir şey yapar onu da bilmiyorum. Ayrıldığımızda ikimiz de son katlarımızı kontrol ediyorduk. Arada buluşacaktık. Onu epeyce bekledim ama gelmedi. Geciktiğinde bir aksilik olduğunu düşündüm çünkü asla birbirimize rapor vermeden odaya dönmez. Koridorun sonundaki odadan önceki odada buldum onu..." dedi ve yutkundu. Kaçamak bakışları odadakilerin üzerinde gezindi. Gerginliği ve korkusu her halinden belli oluyordu. Baekhyun için korkuyordu ve o andan bahsederken o görüntünün yeniden gözlerinin önüne gelmesi yüzünü buruşturmuştu. "Yalnızdı, etrafında kanlar vardı ve acı içinde görünüyordu. Çaresizce buraya getirdim. Madam Pomfrey onunla ilgilenirken ben de sizi çağırdım. Tek bildiğim ve yaptığım bu."
Dumbledore, onu harfiyen anladığını belirten ama aynı oranda da dalgın bir ifadeyle kafasını salladı. Uzun, lacivert sabahlığının altından gri yıldız desenli geceliği hafifçe görünüyordu. Sakalının ucuna takmayı sevdiği gümüş lastiğini bile takamadan aceleyle odasından ayrılmış gibiydi. Neyse ki alışık olunan ufak püsküllü şapkası başındaydı.
Profesör Snape, her zamanki gibi siyahlar içinde ve yağlı saçlarıyla, kuşkucu gözlerini kemerli burnunun üzerinden odadakilere dikmiş bir halde Dumbledore'un arkasında duruyordu. Profesör McGonagall ise sarıldığı kadife yeşil sabahlığıyla endişeli gözlerini bir Baekhyun bir Madam Pomfrey arasında gezdiriyordu.
Dumbledore, yarım ay çerçeveli gözlüğünün ardındaki ılık mavi bakışlarını karşısındaki, gergin bir şekilde parmaklarıyla oynayan beyazlar içindeki kadına döndürdü.
"Durumu nasıl Poppy?"
"Profesör Dumbledore efendim, canım çocuğum onu buraya zar zor taşıdığında yaraları ağır görünüyordu. Büyü.. Karşı koymuş elbette, üzerindeki kalkan büyülerinin kokusunu almamak mümkün değil, zeki çocuk ah miniğim, ne yazık ki karşısında tek bir kişi olduğunu sanmıyorum, bu yüzden etkisiz hale getirildiğinde büyünün yanı sıra fiziksel şiddete de maruz kalmış. Ön görüm, sol el bileğinde kesinlikle tedavi edebileceğim bir kırık. Büyüsel acıları için çoktan bir sakinleştirici ve ağrı kesici içirdim bile. Yine de burada kalacak, kendi kendine ayılmasını bekliyorum. Sanıyorum ki en doğru bilgiyi o zaman alabiliriz."
"Lanet olsun, lanet olsun! Elbette yalnız değillerdi ama Baekhyun yalnızdı. Canlarına okuyacağım! Lanet olsun!!"
Derinlerdeki gürültünün ardından daha şiddetli gelen yakarış, acı içindeki Baekhyun'un gözkapaklarını yeniden titretmişti ama yine kimse görmedi. Uzaktaki bu sesi kesinlikle tanıyordu..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Véspero || Chanbaek/Sekai
FanficPark Chanyeol, zehirli bir yılandı. Her an kanınıza karışabilirdi. Byun Baekhyun ise pençelerini arkasında saklayan naif bir aslandı. Kim Jongin, yeşil ve grinin uyumuydu. Gözleri donmuş bir orman gibiydi. Oh Sehun ise gün batımı gibi sarıydı. Soğum...