Chanyeol, koridorun an ve an aydınlanmasına şahit olurken, gözlerini bir dakika bile kırpmamıştı. Oturmaktan ve soğuktan kalçası taş kesmişti. Boynunu sağa sola yatırıp kemiklerini rahatlattı. Yanındaki adam yorgunluğuna daha fazla dayanamamış birkaç saat önce uykusuna yenik düşmüştü. Kafası merdivenlerin korkuluklarına dayalı uyuya kalmıştı. Chanyeol vücuduna sardığı kollarını gördüğünde, üşüyüp üşümediğini merak etmişti ama uyandırmamıştı.
Şimdi gün aymıştı ve Hogwarts'da yavaş yavaş uyanıyordu. Chanyeol oturduğu yerden kalkıp iki kere öne doğru eğilip kalktı. Bacakları tutulmuştu. Baekhyun'un önüne düşmüş başına gözü takıldığında, onun bu çocuk gibi uyuyuşuna dayanamayıp onu burada bırakmaya gönlü razı olmamış ve onu da uyandırmaya karar vermişti.
Çok hafif bir şekilde koluna dokunup heylediğinde Baekhyun kımıldanmış ama uyanmamıştı.
"Hey, uyan hadi." dedi yeniden omzunu dürtüp.
Baekhyun, kollarıyla yüzünü kapatıp gözlerine gelen aydınlığı kesmeye çalışıp gerinirken, Chanyeol onun bu bebek hareketlerine neredeyse gülecekti. Gözlerini devirip ellerini de cebine sokup, hastaların odasına yürümekle yetindi.
Baekhyun da kalkıp kollarını başının üzerinde esnetirken, gözlerini kırpıştırdı. Donmuştu. Kalpsiz bey hiç uyumuş muydu acaba. Baekhyun'un ne zaman daldığını hatırlamadığı uykusundan burada iki büklüm olan beli tutulmuştu. Sehun iyileştikten sonra ki ilk gün yataktan canı istediği ana kadar kalkmayacağına dair kendine söz verip, odalarına doğru ilerledi.
Jongin uyanmış, yatakta dikleşip sırtını duvara yaslamıştı. Sehun da uyanmıştı ama yatmaya devam ediyordu. Sırtındaki iz neredeyse geçmişti. Yeni sürülen merhemin altında kalan kızarıklıklar geceye göre çok az belli oluyordu. Chanyeol, yüzü ona dönük olacak şekilde Jongin'in ayakucuna oturmuştu. Jongin'le sessizce bir şeyler konuşurken, Baekhyun odaya girdi.
"Sehunnn" diye mızırdanıp yatağının kenarına oturduğunda Sehun gülümsemişti hafifçe.
"Nasılsın bakalım?"
"Daha iyi hissediyorum."dedi Sehun, gerçekten de sesi daha canlı çıkıyordu.
Baekhyun kafasını sallarken, sırtına baktı. İzlerin hemen hemen geçmiş olması içini rahatlatmıştı. Yan taraftakilere kaçamak bir bakış atıp yeniden Sehun'a dönerken, Sehun onun eline uzandı hafifçe.
"İz var mı hiç?" diye sordu.
"Neredeyse hepsi geçmiş. Yarına bir şeyciğin kalmaz. Güzelliğinden bir şey kaybetmedin miniğim, üzülme."
Sehun başını yastığına bastırıp sırıtırken, Baekhyun da kıkırdamıştı hafifçe. Her ne kadar fiziksel ve davranışsal olarak Sehun ondan büyük görünse de aslında Baekhyun ondan ayca daha büyüktü ve Sehun'un soğuk duvarları Baekhyun'un yanında yok oluveriyordu. Küçülüyor ve onun bu ağabeylik taslamaları hoşuna gidiyordu.
Madam Pomfrey odasından kontrol için çıktığında, güneş Hogwart'ın tepesinde yerini alıyor, şato daha önce görmediği olaylara şahit olacağından habersiz yeni güne uyanıyordu.
*
İki gün boyunca herkes ama herkes, Hogwarts'taki her bir öğrenci ve profesör onların kavgasından konuşmuştu. Chanyeol, ilk günün akşamında Jongin'i hastane kanadından çıkarıp yatakhanelerine getirmişti. Herkesin onlar hakkında konuşuyor olması sinirlerini bozmuş akşam yemeğine bile katılmamışlardı. Baekhyun ve Sehun bir gün daha hastane kanadında kaldıkları için bu konuşmalara çok maruz kalmamışlardı. Ama Sehun'u ziyarete gelen Junmyeon ve bazı arkadaşları olan bitenden bahsetmiş ve ikisinin de iyice utanmasına neden olmuştu. Kaldıklarına sevineceklerdi neredeyse. İkinci gecenin sonunda Sehun'un yaraları tamamen iyileşmişti. Sabah Madam Pomfrey son kez ilacını sürüp ayrılabileceğini söylemişti. Baekhyun ile birlikte direk yatakhanelerine gitmiş ve üstlerini değiştirmişlerdi. Şimdi, Slytherin ve Gryffindor ortak salonlarına bırakılan Dumbledore'un notuyla dördü de onun odasının taş heykelli girişine gelmişlerdi. Yanlarından geçtikleri herkesin saçma bakışlarına ve fısıltılarına maruz kalmak sinirlerini yeniden bozmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Véspero || Chanbaek/Sekai
FanficPark Chanyeol, zehirli bir yılandı. Her an kanınıza karışabilirdi. Byun Baekhyun ise pençelerini arkasında saklayan naif bir aslandı. Kim Jongin, yeşil ve grinin uyumuydu. Gözleri donmuş bir orman gibiydi. Oh Sehun ise gün batımı gibi sarıydı. Soğum...