Jongin, uzun koridorda ellerini cebine sokmuş hızlı hızlı yürürken bakışları zemini izliyordu. İhtiyaç Odasından çıktığından beri, hatta öncesinde elleri buz kesmişti ve doğrudan kendini odasına atmak için adımlarını daha da hızlandırdı. Aklına birden kitabı da rafta unuttuğu gelirken sessiz koridora okkalı bir küfür tısladı. Belki de kendini de orada unutmadığı ve odadan çıkıp gitmeyi başarabildiği için şükretmeliydi.
Bir köşeyi daha döndüğünde aniden durdu. Kuleye çıkan merdivenlere yaklaşmıştı ve eğer Chanyeol odadaysa garip davranışlarının onun dikkatini çekmesini istememişti. Hızlıca sol taraftaki erkekler tuvaletine girdi. Lavabolara doğru ilerleyip bronz musluğu çevirdi. Su sesi boş banyoda yankılanırken Jongin sıkı sıkıya soğuk mermerin kenarlarına tutunuyordu.
Ne böylesine dağıtmıştı onu.. Sonuçta ilk defa öpüşmüyordu ya. Hatta Oh Sehun ile bile ilk defa öpüşmüyordu! Neden böyle olmuştu? Avucuna doldurduğu suyu yüzüne çarparken aynadaki yansımasına baktı. Beyaz teninden sular damlıyordu. Yeşil gözleri karanlıkta parıl parıldı. Jongin, sağ elini yavaşça kaldırıp başparmağını dudaklarına götürdü. Parmağı alt dudağının üzerinde gezinirken az önceyi hatırladı.
Oh Sehun ona doğru yaklaşırken böyle bir şey yapacağı aklının ucundan bile geçmemişti. Geçseydi durdururdu, belki. Ama Oh Sehun o hararetli hararetli konuşurken gelip birden bire öpüvermişti onu. Bir de ödeşdik demişti, ödeştik! Peki ya Kim Jongin de yeniden öpü-ödeşmek isterse.. Bunun hesabını kim verecekti?
Jongin tutunduğu mermeri serbest bıraktı. O böyle durumların insanı değildi. Karar veremez, açık olamaz, konuşamazdı ve tüm bunlara karşın Oh Sehun'un cesurluğu onu deli gibi korkutuyordu. Bu olayın burada kapanmasını tüm kalbiyle istiyordu ama olmayacaktı, bunu da biliyordu. İçinde bir yerlerde beynini kemiren hisleri savuşturup banyodan çıktı. Kule merdivenlerini tırmanırken düşündüğü ve istediği tek şey güzel bir uykuydu..
*
Sehun İhtiyaç Odası'nda camın kenarına yaşlanmış Jongin'in düşlediği Karagöl'ün uçsuz bucaksız manzarasını izlerken kollarını göğsünde birleştirmişti. Mezarlıktan beri kendini hiç bu kadar tuhaf hissetmemişti. Orada yaşadığı tüm o duygular, Jongin'in yaraları, evleri, özel hayatları ve hatta havuzda öpüşmeleri bile onu böylesine allak bullak etmemişti.
Ödeştik demişti, ödeştik..
Gözlerini kapatıp başını hafifçe iki yanına sallarken kendine inanamıyordu. Her zaman cesurdu, bunu biliyordu. Çocukken babası ona Hogwarts'dan bahsettiğinde, kabul mektubu evine geldiğinde, daha bu taş şatoya ilk girdiğinde tam bir Gryffindor olduğunu biliyordu. Ama bu kadarını o bile kendinden beklemiyordu.
Yaralanacaktı, adı kadar emindi.. Çünkü Kim Jongin'e böylesine yakın olup yaralanmamak mümkün değildi. Ama ondaki bazı şeylere, mesela bugüne kadar gördüğü tüm ormanlardan daha derin ve daha karanlık yeşil gözlerine, mesela bugüne kadar gördüğü tüm sislerden daha gri saçlarına, mesela bugüne kadar gördüğü tüm çukurlardan daha derin gamzesine, mesela bugüne kadar dokunduğu tüm kumaşlardan daha kadife sesine, mesela bugüne kadar öptüğü tüm dudaklardan daha hassas dudaklarına, içi gidiyordu işte.
Kim Jongin'e yakın olmak, bir ateşe yakın olmaktan farksızdı. Üşümemek için uzaklaşamıyorsunuz ama yaklaşamıyorsunuz da. Dokunamıyorsunuz. Daha önce okuduğu bir kitaptaki birkaç satır aklından geçerken gülümsedi kendi kendine. Bu yıl Hogwarts'da böyle kargaşalar yaşayacağı aklının ucundan geçmemişti.. Oh Sehun tüm bunlarla baş edecek kadar Gryffindor muydu, henüz bilmiyordu. İzleyip görmek istedi sadece, izleyip görecekti kendini ve olacak olanları..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Véspero || Chanbaek/Sekai
FanfictionPark Chanyeol, zehirli bir yılandı. Her an kanınıza karışabilirdi. Byun Baekhyun ise pençelerini arkasında saklayan naif bir aslandı. Kim Jongin, yeşil ve grinin uyumuydu. Gözleri donmuş bir orman gibiydi. Oh Sehun ise gün batımı gibi sarıydı. Soğum...