29

692 26 1
                                    

Multi: İdil Öncü

"Bu etek bence fazlasıyla güzel." İmge elinde tuttuğu eteği bana doğru salladığında gülmekle yetindim. Neredeyse kış gelmişti ve o hâlâ bana etek alma derdindeydi.

"Eteklik havayı çoktan geçmedik mi?"

"Çorap diye bir şey bulmuşlar biliyor musun?" dedi burunun kıvırırken.

Gözümün önüne gelen saçı geriye doğru atarken, "Bu üşümemi engellemez." Dedim.

"Her güzelliğin bir zorluğu vardır İdil Hanım."

Kahvaltıdan sonra evde biraz daha pinekledikten sonra önce babamı aramış ve klasik aile konuşmamızı yapmış, ardından da İmge'nin önerisiyle soluğu alışverişte almıştık. Ona göre depresyona en iyi gelen şey buydu. Tabii bir de saç kestirmek vardı ki; bunu ben kendi başıma birkaç hafta önce yapmıştım.

"Görmeyeli epey sıkıcı olmuşsun." İmge gerçekten de sıkılmış gibi dudaklarını büzdüğünce omuz silktim.

"Bir şeyler içmeye gidelim mi?"

"Daha çekilebilir olacak mısın?"

İçten bir şekilde güldüm. "Kesinlikle."

AVM'nin en alt katında kalan kahveciye girdiğimizde ben her zaman ki gibi sade filtre kahve aldım. İmge de sütlü ve adını bile söylerken yorulduğum şekerli bir şeyler de kullandı seçimini. İkimiz de sigara içmediğimiz için dışarı değil de içeri oturduk. Bu durumdan dolayı memnundum. Çünkü burada takıldığım insanlar genelde sigara içtikleri için donsak bile dışarıda oturmak istiyorlardı. Neyse ki İmge ile böyle bir sıkıntıya düşmedik. Aksi takdir de keyfe limon suyu sıkabilirdim.

İmge pipetiyle çikolata ve karamel soslarıyla süslenmiş içeceğini karıştırırken, "Daha iyisin değil mi?" diye konuştu.

Aklıma dün geldiğinde biraz modum düşse de hızlıca toparlandım. "İyiyim."

İmge yüzüme birkaç saniye dikkatlice baktı. "Bunu demekten hoşlanmadığımı belirterek başlayacağım cümleme ama ben demiştim sana."

Ona anlamayan bakışlarla karşılık verdim. O da zaten devam etmeyi seçti. "Bu yılın farklı olacağını söylemiştim. Âşık olabileceğini falan, bilirsin işte."

Aklıma birkaç ay önce Antalya'dayken yaptığımız konuşma geldiğinde sertçe yutkundum. Haklıydı... O zamanlar nasıl da kendimden emin konuşuyordum.

"Boka battım."

Öne doğru eğildi ve ellerimi tuttu. "Hayır sadece âşık oldun."

"Bu boka batmaktan daha da kötüydü değil mi?" dedim sızlanırcasına. "Ne demiş atalarımız, büyük lokma ye büyük söz söyleme... Ah be, bunu Hazan'dan sonra anlamam gerekiyordu. Benim neyime aşk, İmge?"

Mavi gözlerinde aşina olduğum merhamet parıltıları belirdi. "Büyüyorsun ve âşık olmak bunun bir parçası. İnsanlar böyle böyle büyür İdil. Kimse düşmeden yürümeyi öğrenemez ki."

"Bu düşmekten de kötü hissettiriyor İmge," sesim gittikçe kısıldı. "Ben ona böyle bir şekilde vurulduğumu dün anladım. Öncesinde basit bir hoşlantı gibiydi ama..."

"Onu orada öyle görünce canın mı yandı?"

"Evet." Dedim tereddüt etmeden. "İşler nasıl bu kadar hızlı ilerledi? Kitaplarda böyle işlemiyor ki..."

Tuttuğu ellerimi sıktı. "Başkalarından ilham alınarak yazılmış bir aşkı oynamıyorsun demek ki," burukça gülümsedi. "Sen kendi yazdığın aşkın içerisinde oynuyorsun."

Başımı iki yana salladım. Bu konuları konuştukça bataklığa saplanmış bir araba gibi hissediyordum. Sanki uğraştıkça daha çok dibe batıyormuş gibi.

"Bugünlerde geçecek. Bak, bu örnek hoş olmayacak ama zamanında Alican'ı da sevdiğini düşünüyordun. Şimdi onu düşününce canını yakabiliyor mu?"

Alican'ın ismini anmasıyla dudaklarım düz bir çizgi halini aldı. Haklıydı. Her ne kadar şimdi onu sevmediğimi ima etsem de; zamanında onun için de az ağlamamıştım. Hazar ile arasındaki farkla yığınlaydı ama acı bir nokta benzerdi. Kalp kırıklığını baz alan her acı ortak bir çatıda buluşurdu.

"Yakmıyor."

"İşte," dedi dişlerini gösterircesine gülümseyerek. "Yine öyle olacak. Zaman geçecek ve sen Hazar'ı da tıpkı Alican gibi ardında bırakacaksın. Hem dün kendin bahsettin. Hazan bu durumu bilmiyor."

"Bilmemesi de gerekiyor." Diye düzelttim onu.

Anlayışla başını salladı. "Bilmemesi gerekiyor çünkü onunla arkadaşlığın da riske girebilir. Ayrıca anlattığına göre Hazar da sana biraz vur kaç yapmış gibi. Karaktersizce bir hareket ama erkek sonuçta. Çok bir şey beklememek gerekiyor."

"Eminim Tolga böyle değildir." Dedim gülümseme çalışırken.

İmge mahcup bir biçimde güldü. "Hatırlıyor musun Hazan ile ilk tanıştığımızda bir cümle kurmuştu. Erkekler geç evriliyor diye."

Evet anlamında başımı salladım.

"Tolga bu evrimi tamamladığı için böyle değil. Çünkü yaşı var. Ama Hazar henüz çocuk. Yirmi iki yaşında olması beyninin hala çocuk gibi işlediği gerçeğini ört pas edemez."

İmge'ye hayranlıkla baktım. Benim için Antalya'dan kalkıp gelmesi, düştüğüm an elimden tutup beni kaldırması, çıkmaza girdiğimde bir yol bulup beni kurtarması...

"Teşekkür ederim abla." Dedim kendime hakim olamadan. İmge abla kelimesini duymasıyla yüzünü buruşturdu.

"Abla demezsen rica ederdim ama neyse..."

Kendimi tutamadan güldüm. "Teşekkür ederim İmge."

"Asıl ben teşekkür ederim minik farem." Burnumun ucuna hafifçe dokundu. "İyi ki benim kardeşimsin."

"İyi ki," Dedim fısıldarcasına. "İyi ki senin kardeşinim."

AYNI KIYIDAN BAKALIM [ TAMAMLANDI ]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin