65

591 26 1
                                    

Multi: İdil Öncü


"Gitti İdil," dedi Hazan burnunu çekerken. "Lan nasıl gidebildi? Ben ne bok yiyeceğim şimdi?"

Hazan saatlerdir salondaki koltuğa kurulmuş ağlıyordu. Artık gözleri ağlamaktan şişmiş; beni göremez hale gelmişti. Bir kez daha böğürerek ağlamaya başladığında seslice inledim. "Yeter artık ağlamayı kes."

"Anlayamazsın beni." Dedi titreyen sesiyle. "Ben onsuz yedi buçuk ay ne yapacağım?"

Doruk sabah saatlerinde uçakla gemiye katılmak için Hollanda'ya uçmuştu. Ardında da kocaman bir enkaz bırakmıştı. Hazan Acar enkazı.

"Geri gelecek..." dedim sıkıntıyla. Hazan başını iki yana salladı. "Ulan ben Begüm'e bok atıyordum iki yıldır ama bu çok zormuş."

Anında boğazıma bir şey oturdu. Begüm'ün adını duymamla Hazar'ın güzel yüzü gözlerimin önüne düştü. Yılbaşından sonra seyrek de olsa birbirimizi görebilmiştik. Elbette oturup uzun bir konuşma fırsatı elde edememiş olsak da görmüştük işte. Bir an işin can sıkıcı tarafıyla yüzleştim. Hazar'ın da gitmesine çok bir şey kalmamıştı.

"Özür dilerim İdil," dedi burnunu çekmeye devam ederken. "O aptal kızın adını anmak istemezdim ama-"

"Sorun yok." Dememle başını omzuma koyup ağlamaya devam etti.

"Şimdi nasıl geçecek yedi buçuk ay?"

"Doruk olmadan önce nasıl geçiyorsa öyle?" diye bir cevap verdiğimde başını kaldırıp bana öfkeyle baktı.

"Gerçekten mi İdil?" dedi homurdanarak. "Ulan bir Hazar gitsin. Ben göreceğim senin o tatlı götünü."

"Kes şunu." Dedim kaşlarımı çatarken. "Hazar ve ben, sizin olduğunuz konumda değiliz."

"Neyse ne," dedi Hazan köşedeki peçeteye uzanıp burnunu temizlerken. "Ben uyuyacağım. Birazdan Hazar gelir. Kapıyı açarsın ona."

"Hazar mı?" dedim dehşetle. "O neden geliyor ki?"

"Ben de birkaç parça eşyası var. O da toparlanıyor ufaktan. Üç gün sonra onunda uçağı var."

"Şaka mı?" korkuyla büyüdü gözlerim. Hazan sanki az önce ağlayan o değilmiş gibi gülümsedi.

"Ne oldu? Yoksa gidecek diye üzüldün mü?"

"Üç gün sonra ben Antalya'ya dönüyorum Hazan." Dedim ciddi bir biçimde.

"Erkenden vedalaşırsınız. Ne olacak sanki?" dedi önemsiz bir şeymiş gibi. "Neyse ben biraz ağlayıp uyuyacağım."

Hazan salondan çıktığında bacaklarımı kendime çekip ofladım. Kendimi idame ettirecek notlarla yarı dönemi bitirmiştim. Sabun oymak en büyük hobim(!) olmuştu. Başımı dizlerime koyup öylece bekledim. Benim Antalya'ya gittiğim gün ile onun da gittiği günün aynı olması canımı sıkmıştı. Onu uğurlamak istiyordum ama bu olacak gibi görünmüyordu. Zaten babam, Hazar konusunda fazlasıyla sıkıntı çıkartmaya başlamıştı. Ezelinden beri buna karşı olsa da yılbaşı mevzusundan sonra ayyuka çıkmıştı.

Zilin çalmasıyla birlikte irkilip kendime geldim. Kapıyı açmadan hemen önce aynadan kendime baktım ve biraz çekidüzen verdim. Kapıyı açtığımda Hazar'ı karşımda yeşil şişme montuyla gördüm. Yüzünde muzip bir gülümseme vardı. "Merhaba!" dedi neşeyle.

"Merhaba." Dedim gülümseyerek. Son zamanlarda modu fazlasıyla yüksekti. Sık görmesem de Hazan ile konuştuğu zamanlar haberini alıyordum. Nedeni sanırım gemiye çıkmasının heyecanıydı. Begüm konusu ise... Hiçbir fikrim yoktu.

"Hadi gel." Dedim ve ona girebileceği alanı yarattım. Ayakkabılarından kurtulup salona giderken ellerini birbirine sürtüyordu. Koltuğa kurulduğunda derin bir nefes verdi.

"Hazan eşyalarımı bakkal kolisine koydu mu?" demesiyle "Ne?" dedim afallayıp. Tepkim Hazar'ı keyiflendirmiş gibi güldürdü.

"Hazan eşyalarımı ne yaptı?" dedi gülüşünü bastırmadan. Omuz silktim.

"Bilmiyorum, uyanınca sorarsın."

"Tamam." Dedi ve gülüşünü koruyarak yüzüme bakmaya devam etti. "Senin neyin var?"

"Hiç." Dememle gülüşü büyüdü.

"Allah aşkına ben bile gülüyorken sen neden böyle davranıyorsun?"

"Gerçekten merak ediyor musun?" dediğimde gülüşü bir nebze olsun soldu.

"Evet?"

"Güzel," dedim ciddiyetle. Çaprazındaki yere oturduğumda dikkatle bana bakıyordu. "Üç gün sonra uçağın olduğunu öğrendim ve tahminen seni uğurlamaya gelemeyeceğim."

"Neden?"

"Çünkü o gün ben de Antalya'ya dönüyorum."

"Ben zaten havalimanına tek giderim. İki stajımda da öyle oldu yine öyle olur."

"Ama..."

"Uçağın kaçta?" dedi gülüşünü tamamen silerek.

"Sabah on birde."

"Güzel." Dedi tebessüm ederken. "Benimkisi de öğlen bir on beşte. Yani..."

"Yani?" dedim anlık bir heyecanla.

"Evet," dedi sırıtırcasına. "Havalimanına birlikte gideriz ve beni uğurlayan tek kişi olursun."

"Ailen?" dedim afallayarak. Hazar omuz silkti.

"Vedalaşmalar benim için zordur. O yüzden havalimanına hep tek giderim. Bu arada asıl soruyu kaçırdım ama Atatürk'ten mi uçağın?"

"Evet." Dememle kıkırdadı.

"Tamam, sabah seni taksiyle alırım ve erkenden havalimanına geçeriz."

"Sen..."

"Ben ne?" dedi gülümseyerek.

"Teşekkür ederim Hazar." Dedim büyük bir içtenlikle.

"Asıl ben teşekkür ederim İdil. Bana tutunabileceğim bir dal verdiğin için."

AYNI KIYIDAN BAKALIM [ TAMAMLANDI ]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin