Multi: Hazar Acar.
Siparişler masaya bırakıldığında babam karnı acıkmışçasına bir ses çıkarttı. Çatal, bıçağa sarınırken yüzündeki gülüşten bir saniye olsun taviz vermedi. Bense öylece masayı inceliyor ve hamburgerimin önüme bırakılmasını izliyordum.
Tabii tam karşımda Hazar'ın oturmasını es geçersek.
Kafeye geldiğimizden beri Hazan bana sürekli ev ile ilgili hayallerinden bahsediyor ben de onu dinliyor gibi yapıyordum. Ailelerin yanında olmamız beni içten içe geriyordu. Yanlış bir şeyden yapmaya çekiniyordum çünkü Hüseyin Amca'yı henüz tanımıyordum ve neye takılıp takılmayacağından emin değildim.
"Kaç yıl deniz hizmeti yaptın Hüseyin?" babam etinden ufak bir parça koparıp ağzına attığında anlamamış bir ifadeyle Hüseyin Amca'ya baktım. Deniz hizmeti mi? O esnada Hazan bir şeyler daha söylüyordu ama elimle ona durmasını işaret edip babam ile Hüseyin Amca'nın muhabbetine kulak kabarttım.
"Yirmi yedi yıl aktif, beş yıl da kara ayağında çalıştım. Anlayacağın hayatım denizcilik sektöründe geçti." Hüseyin Amca denizci miydi?
"Kaptan mıydınız?" dedim şaşırmış bir şekilde. Neden buna bu kadar şaşırdığımı bilmiyordum ama Hüseyin Amca samimi bir şekilde gülümseyip beni onayladı.
"Uzun yıllar süvarilik yaptım. O yüzden evet, İdilcim." Ağzıma götüreceğim patatesi öylece tutarken kaşlarım şaşkınlıkla havalanmıştı. Kaptanlık işlerini hep uzaktan duymuş ama hiç o mesleğin içerisinde olan biriyle konuşmamıştım. İlginç geldiği için patatesi tabağıma geri bırakıp tüm bedenimi sandalyem ile birlikte Hüseyin Amca'ya çevirdim.
"Kulağa çok havalı geliyor." Dememle babam da dâhil herkes güldü. Bir an buna anlam veremesem de Hüseyin Amca durumu kısaca özetledi.
"Güzellikleri olduğu kadar kötü yanları da var. Düzenli bir hayat oturtamadım ve çocuklarımın büyümesine anbean şahit olamadım. Tabii bunların haricinde bakarsan evet, kulağa oldukça güzel geliyor. Siz gençler nasıl diyorsunuz? Cool mu?"
Hazan şen bir kahkaha attı. Babam da derin bir gülümsemeyle Hüseyin Amca'ya baktığımda dişlerimi göstererek güldüm. Bakışlarım Hazar'a kaydığında sert ifadesiyle öylece babasına bakıyordu.
"Bunları kaçırmış olman bir noktada senin suçundu biliyorsun değil mi baba?" Ortamı kaplayan gerginliğe saniye saniye şahit oldum. Hüseyin Amca'nın yüzündeki tebessüm silindiğini gördüm. Hazar neden böyle bir şey demişti ki? O ne bilebilirdi ki?
"Elbette benim de hatalarım oldu Hazar ama mesleğin içerisine az buçuk girdin. Bana hak vermeni beklerdim." Dedi Hüseyin Amca büyük bir sakinlikle. Anlamayan bir ifadeyle önce Hüseyin Amca'ya sonra da Hazar'a baktım. İkisi de birbirine mimiksiz bir ifadeyle bakıyorlardı. Bakışlarım Hazan'a kaydığında dudağının kenarını ısırdı ve kulağıma doğru fısıldadı.
"Hazar da babamın izinden gidiyor."
Hazar da mı kaptan olacaktı ya da süvari? Ne farkı vardı bunların anlamamıştım. Anlık hayal kırıklığıyla Hazar'a döndüğümde yeşil gözlerinin üzerimde olduğunu gördüm. Babasından esirgemediği ifadesinden bana da pay biçiyor gibiydi. Bu... Biraz rahatsız ediciydi.
"Hazar oğlum da mı denizcilik okuyor?" babam sanki ortamın acil kurtarıcısıymış gibi araya girdiğinde üzerimdeki bakışlardan kurtulabilmiştim. Hazar, babasına izin vermeden atıldı.
"Evet, Haluk Amca üçüncü sınıfa başlayacağım bu yıl." Babam memnunmuş gibi bir ses çıkarttı.
"Mezun olmana az kalmış desene. Bilgisizliğimi mazur görün ama bölümün adı ne diye geçiyor? Olmadı benim şu ufaklığı da buna yönlendireyim. İlgisini çekeceğinden eminim."
İlker'in böyle bir mesleğe seve seve atılacağına kalıbımı basabilirdim. O bizim gibi değildi ve maceraları severdi. Gerçi İmge de öyleydi ama ben tamamen işin kolayındaydım.
"Deniz Ulaştırma İşletme Mühendisliği diye geçiyor Haluk Amca. Eskiden güverte diyeydi, bilmemen çok normal özünde." Hazar durumu güzelce açıklarken Hazan kulağıma doğru eğildi.
"Şimdi izle; Bay Ego nasıl kendini övüp duracak. Sanırsın süvari..." Elimde olmadan güldüğümde Hazar birkaç saniyelik de olsa bana bakındı ama hemen babama tekrar geri döndü.
"Doğru, ben de güverte diye anımsıyordum ama bu ismi biraz daha spesifiklikten kurtulmuş gibi."
"Mühendislik unvanı var tabii. Bu büyük bir artı ama yanında bir sürü teorik dersi de getirdi."
"Sizin de işiniz zor Hazar oğlum ama babana haksızlık etmemeni isterim. Bunca süre denizde kalması kendi keyfi için değil de çocuklarının geleceği içindir. Bundan adım kadar eminim."
Hazar ses çıkartmadı ve önündeki pizzayı yemeye devam etti. Bu konuda aralarında ne olduğunu kavrayamasam da gözlerimin önüne düşen üniformalı Hazar'ı silemiyordum. Ona yakışacağından adımın İdil olması kadar emindim.
Yemeğin geri kalanı boyunca babam ile Hüseyin Amca mesleklerden konuşmuş ve diş hekimliği hakkında fikir beyan edip durmuşlardı. Bense hamburgerimin ancak yarısını bitirebilmiş bir halde kolamı yudumluyordum. Hazan ise hala kendi hamburgeriyle savaş veriyor gibiydi.
"Onu yiyecek misin?" Hazar'ın sesini duymamla irkildim. Ona baktığımda önümdeki hamburgeri işaret ediyordu.
"Hamburger, İdil." Durumu açıklama çabası karşısında başımı iki yana salladım ve sahte bir şekilde güldüm. Babam ve Hüseyin Amca bizden soyutlanmış gibiydiler. Ne vardı ki bizi duyan bir Hazan vardı.
"Koca bir pizza yedin ve doymadın mı? Allah aşkına Hazar, İdil'i ne kadar tanıyorsun da hamburgerine ortak olmaya çalışıyorsun. Geri bas." Sert sesi beni şaşırttı.
"Sorun değil Hazan." Dememle birlikte Hazar'ın ona ters ters baktığını gördüm. "Yemeyeceğim, alabilirsin. Tabii iğrenmiyorsan." Ağzımdan çıkan cümleler Hazar'ın o ters bakışlarını sildi ve tebessüm etmesine neden oldu.
"Yani tükürük yoluyla bulaşıcı bir hastalığın yoksa temiz bir kıza benziyorsun." Çarpık iltifatı karşısında kaşlarımı çattım. Hazan inleyerek hamburgerini Hazar'a doğru uzattı.
"Al ve sus artık. Kızı da rahat bırak, ürkütüyorsun." Hazar başını iki yana salladı.
"Senin tükürüğünün bulaştığı bir şeyi yiyeceğimi sanıyorsan yanılıyorsun." Yüzünde şapşal bir gülümseme vardı. "İdil alabilir miyim?"
"Tabii." Hamburgerimi ona doğru uzatırken Hazan homurdanmaya devam ediyordu. "Sorun yok zaten doymuştum."
"Mevzu sen değilsin." dedi öfkelenmiş gibi. "Hazar. Canı sıkkınken bir it gibi davranmaktan kendini alıkoyamıyor ve bu fazlasıyla canımı sıkıyor. Aptal kız arkadaşı da, o da umurumda değil anlatabiliyor muyum?"
"Fazlasıyla." Dedim tereddüt etmeden. Hazar'ın kız arkadaş faktörü önüme çıktığında ışık görmüş tavşan gibi hissettim. Ne yapacağımı kestiremiyordum ve yaptığım şeyin saçmalığıyla yüzleşiyordum.
"Bir daha Begüm için aptal dersen kötü olur Hazan." Hazar'ın öfkesini soluduğum havada bile hissedebildim.
"Yiğidi öldür hakkını yeme, haklısın. Aptallara haksızlık ediyordum öyle söylerken."
"Hazan!" Hazar'ın elini sertçe masaya çarpmasıyla babalarımız bize dönmüştü. Ben işte şimdi sıçtık dercesine Hazar'a bakarken onun gözlerindeki öfkeden nasibimi almış gibi hissediyordum.
"Yemin ediyorum bir kelime daha edersen canını yakarım." Hazar'ın ağzından çıkan her kelime Hazan'ı bozguna uğratmış gibiydi.
"Neler oluyor?" Hüseyin Amca araya girdiğinde Hazar, Hazan'a son kez öfkeyle baktı ve oturduğu yerden ayaklandı.
"Hiçbir şey. Afiyet olsun size." Dedi ve arkasına bile bakmadan kafeyi terk etti. Arkasında bıraktığı kırık Hazan'ın kolunu sıvazlarken ne demem gerektiğini bilmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYNI KIYIDAN BAKALIM [ TAMAMLANDI ]
أدب المراهقينMutlu olmak için bir erkek arkadaşa ihtiyacım yoktu. Bunu bilerek büyümüş ve ona göre hayatımı şekillendirmiştim. Şimdiyse her şeyin boka batışına anbean şahit oluyordum. Ne mi olmuştu? Eh, bunu öğrenmek için biraz beklemeniz gerekecek. Neticede be...