.
.
.
Hayatın bizden istediği çok fazla şey vardı. Aile, okul, öğretmen ya da herhangi biri sizden birçok şey isterdi. Çevrenin dayatması fazlaydı, üstelik hayatın acıma duygusu yoktu. Bazen önünüze seçenek sunulmasını bile reddedecek kadar çaresiz hissederdiniz. Ya da şöyle söyleyeyim, sunulan seçeneklerden birini bile seçemeyecek kadar çaresiz.Seçtiğiniz seçim her neyse, bu illa ki birilerini üzer ya da mutsuz ederdi. Peki ya denge algısı bu muydu? Birilerinin mutlu olması için birilerinin mutsuz olması mı gerekiyordu?
Peki, benim seçtiğim yolda neden ikimiz de mutsuzduk? Jin Hyung iyi değildi, hem de hiç iyi değildi. Yaptığım seçimde onun mutlu olması gerekirdi. Şu an elimde olsa onun için de mutsuz olurdum, mutsuz olmaması için.
Son günlerde okula hep geç geliyordu. Derslere katılmıyordu. Jimin ve Jungkook ile yemekhaneye indiğinde önündeki yemeğe bakmıyordu bile. Ama ağlamıyordu, gözleri her an ağlayacakmış gibi doluyken ağlamıyordu. Güçlü kalmaya çalışıyordu belki.
Tamamen benim aptallığımdı. Onu kendimden soğutmayı amaçlamak bile başlı başına aptallıktı. Ve ben, o geceye dönmek istiyordum. Sevgilimin kolları arasında, başımı boynuna gömdüğüm geceye. Beni sıkı sıkı sarıp her zaman yanımda olacağını söylediği geceye.
Acı çekiyordu, benim yüzümden. Aslında bu kadar üzüleceğini ya da hayatı boşlayacağını düşünmemiştim. O beni çok seviyordu, o bana aşıktı. Ben ise bir korkak gibi davranıp gerçekleri sakladım ondan.
-flashback-
Görüş açısına giren evle adımlarını hızla atmaya başladı. Okula geç kalmamışlardı ama o, büyüğünü göreceği için heyecanlıydı.
Bu hep böyle olmuştu. Taehyung sabah kalktığında üstünü giyindiği gibi dışarı çıkardı. Okul evine yakındı, birkaç sokak ötede. Ama o ısrarla uyanmak istemeyen hyungu için her sabah yolunu uzatırdı.
Taehyung, Seokjin için bir alarm ya da çalar saat gibiydi. Her gün, aynı saatte gelirdi evin önüne. Seokjin ise küçük arkadaşını bekletmemek için olabildiğince hızlı hazırlanırdı.
Evin ziline basmasıyla kapı saniyeler içinde açıldı. Tahyung'un gülümsemesi, hyungunu görmesiyle daha da büyüdü.
"Bugün dört dakika geç kaldın ufaklık. Sen gelmeden önce hazırlandım bile." Seokjin gülerek karıştırdı küçüğünün saçlarını.
Taehyung rahatsız olmasa da Seokjin'in ona 'kardeş' muamelesi yapmasından hoşlanmıyordu."Hyung, ben ufaklık değilim. Ben de büyüyorum. Üstelik ufaklık dediğin çocukla aynı sınıftasın, hatırlatayım dedim."
"İtiraf etmek gerekirse cidden büyüyorsun Tae. Bazen korkuyorum, umarım saçını karıştırmak için ayak parmaklarımın üstüne basarak uzanmak zorunda kalmam." Seokjin'in şakayla karışık söylediği cümleyi Taehyung ciddiye almış gibiydi.
"Eğer ayak parmaklarının üstüna basmak zorunda kalırsan, saçımı karıştırmayacak mısın?" Taehyung'un bakışları ve surat ifadesi lafı ciddiye aldığını kanıtlıyordu. Seokjin bu şaşkın ve çocuksu yüz karşısında duygularını bastırmakta zorlanıyordu.
Çocuğun, onun üzerindeki etkisi farklıydı. Onunla konuşurken kalbinin hızı biraz da olsa artıyordu. Bu değişiklik diğer arkadaşlarıyla konuşurken olmuyordu. Seokjin bu değişiklikten rahatsız değildi. Sadece, ileride yaşanması muhtemel olaylardan korkuyordu. Eğer bu değişiklikler düşündüğü şey yüzündense, kesinlikle ufaklık tarafından reddedilecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
formidable | taejin
Fanfic[Tamamlandı] Taehyung ve Seokjin ortaokuldan beri arkadaştı. Taehyung, en çok Jin Hyung'unu çizmeyi sevdiğini fark ettiğinde bir şeyi daha fark etti. Çocuk kalbine sığdırdığı aşkından bir gün uzaklaşmak zorunda kalacağını bilemezdi. -Burada benimle...