Bölüm 4

1.9K 195 33
                                    

Eveet, kader mi demeliyim yoksa tesadüf mü bilemiyorum. Tek bildiğim şey karnımda uçuşan kelebeklerin mutluluktan erkenden ölebilecek olması. Bu mutluluğu tarif edemiyordum, edemezdim.

Her şey göründüğü gibi, büyük büyük uğraşlarımız güzel sonuçlar vermişti. Şu an aslında hepimiz mutluyduk. Ama benim mutluluğum başkaydı. Dört sene daha aynı okulda olacaktım Jin Hyung ile. Tabi diğerleri için de bu geçerliydi.

Hepimiz aynı lisede eğitim görecektik. Sadece Jimin'in şubesi farklıydı ama bunu halledebilirdik. Ekrandan gözlerimizi çevirip birbirimize bakıyorduk. Sessizce ama gülen gözlerle. Sonra dayanamadık sessizliğe ve bağırmaya başladık. En sonunda ise sarılmıştık, şimdi ben Jin Hyung'la sarılmış oluyordum.

******

Okullar açılıyordu. Dediğim gibi Jimin'in şubesini de bizimkiyle aynı yapmıştık. Şimdi artık beraberdik. Benden bir yaş küçük, benimle aynı yaşta ve benden bir yaş büyük - laf aramızda sevdiğim kişi oluyor bu insan- olan kişilerle aynı sınıftaydım ve çok iyi anlaşan bir arkadaş grubuyduk.

Lise güzel bir yerdi. Hayatımızın şekilleneceği, kararlarımızın ve davranışlarımızın olgunlaşacağı bir dönemdi. Ama bizim için bu geçersizdi sanırım. Hergün farklı bir çocukluk yapıyorduk. Çünkü büyüyorduk, biliyorduk ki her geçen gün sorumluluğumuzda artıyor. İşte bü yüzden belki zamanımız varken yapıyorduk işte.

Bir yandan da lise güzel değildi. Dediğim gibi bir çok sorumluluk vardı üzerimizde. Ama bu lise hayatı farklıydı, her anlamda. Okulda her tipten vardı. Metalci tiplemeleri, inek öğrenciler, gereksiz ergenlik taslayanlar, swag olanlar, zeki ama çalışmayanlar, fazla ve yersiz mutlu görünenler, ezik öğrenci gibi duranlar, ağır abi tarzında takılanlar vs. Bu liste uzar da uzardı yani.

Tabi o zamanlar bilmiyordum lisede öğreneceğim şeylerin sadece ders olduğunu. Lise sanki bri geçiş dönemiydi. Galiba ben bu geçiş döneminde oldukça afallayacaktım.

******

Sorunsuz gibi duruyordu dışarıdan bakınca her şey ama benim açımdan öyle değildi. Bazen düşünmüyor değildim " keşke aynı okulda okumasaydık." diye. Gün geçtikçe sevgim kabarıyordu ona karşı. Önüne geçemiyordum bir türlü. Bana karşı her hareketi heyecanlandırmaya başlamıştı beni. Belli etmemek için çok çaba harcıyordum. Neyse ki olan şeylerin farkında değildi kimse. Ama bir kişi dışında. Benim yakın arkadaşım Jimin.

Birgün yine bahçeye çıkmış bankta oturuyorduk. Bir süre konuştuktan sonra ortam biraz sessizleşmişti. Herkes etrafı inceliyordu gözleriyle(hadi canım demek gözleriyle etrafı inceliyorlar dediğinizi duyar gibiyim sksmlsmdkdm). Ben de fırsattan yararlanarak Jin'i izlemeye başlamıştım. Baktım, baktım, baktım. Tabi o sırada başkasının da bana baktığını bilseydim yapmazdım. Sonra boynunda kolyemizin olmadığını gördüm. Yanılmamak için kolyeme baktım. Evet, kolyemin rengi kırmızıydı. Ama bunun şu ortamda mor olması gerekiyordu. Merak, endişe, korku heyecan barındıran sesimle konuşmaya başladım.
"Jin Hyung, kolyen nerede, neden takmadın?" Tabi sesimle beraber gözlerim de aynı duyguları barındırıyordu.

"Ahh, kusura bakma Tae. Sanırım sürekli takmaktan kolyemin zincirinde bazı yerlerin rengi akmış. Düzeltmesi için anneme bıraktım. Yarın takacağım, söz."

Beynim daha yeni idrak ediyordu dediklerini. Çünkü o konuşurken sadece sesini duyuyordum, dinleyemiyordum. Tanrım, ben ne hala gelmiştim böyle?
Dediklerinden sonra içimden bir ohh çektim. Ama şöyle bir şey vardı ben de kolyeyi sürekli takıyordum, sadece gece yatarken çıkarıyordum. Fakat benim kolyem sağlam bir şekilde duruyordu. Acaba.... Yoksa.... Yok artık.... Ya geceleri de takıyorsa?
Bu ihtimal içimde fangirl çığlıkları atmama sebep olmuştu. Umarım içimden atmışımdır..

Okul çıkışı yine beraber güle eğlene eve doğru gidiyorduk. Jin ve Jungkook alt sokakta oturuyordu, bu yüzden ilk ayrılan onlar oluyordu. Ben ve Jimin ise bir üst sokakta oturuyorduk.

Sokakta yürüyorduk Jimin'le eve doğru, konuşmadan. Sessizliği bozan ani cümlesiyle Jimin olmuştu.

"Çok güzel bakıyordun."

Bu ne demek oluyordu. Neye bakıyordum? Kime bakıyo- Yoo hayır, hayır. Gerçekten görmüş müydü o dakikaları. Elveda hayat, elveda ilk ve son aşkım Jin...
Tabi ki ne olduğunu anlıyor gibi olsamda olmama ihtimalini düşünerek cevap verdim.

"Ki-kime güzel bakıyordum?"

" Kime güzel bakmak isterdin ki"

"Ya noldu neye, kime güzel bakıyordum?"

" Jin Hyung'a~"

"Y-yok öyle bir şey yaaa!"

" Biliyor musun, en azından sizin olma ihitimaliniz var, senin kadar güzel bakmasa da Jin Hyung da sana bakıyor."

" Öyle mii!?" demiştim sevinçle. Sonra dediklerini tekrar düşündüm.

"En azından derken? "

" Olmuyor Taehyung, ne yaparsam yapıyım olmuyor. Ben onu çok seviyorum, hem de ilk günden beri. Ama o benim duygularımı bırak beni görmüyor neredeyse. Kurtulamıyorum bu lanet olası duygudan. Ondan vazgeçemiyorum." Sonlara doğru sesi kısılmış ve pürüzlenmişti. O ağlıyordu. Benim duygularımı Jin'den önce anlayan, aynı yaşta olmamıza rağmen bana göre oldukça minnak olan arkadaşım ağlıyordu. Hem de benim her gece ağlayışımın nedeni olan konu yüzünden.

Ona sıkıca sarıldım. Buna ihtiyacı olduğunu biliyordum -kendimden olsa gerek-. O da bana sıkıca sarıldı. Ne diyebilirdim ki şimdi ona. Belki geçmeyecek, belki Jungkook onu tekrar ve tekrar farketmeyecek... Sadece sarıldım, sıkıca.

Evimdeydim, yatağımda. Kolyemi elime almış, elimi kalbimin üzerine koymuştum, onu hissetmek için. Hep düşünüyordum gerçekleri söylesem ne olur diye. Ya beni tamamiyle bırakırsa... Bu düşünce yüzündendi her şey. Belki oyunlarda aynı grupta olmazdık, belki sınavlarda kopya çekmezdik, belki sandalyesini dibime kadar getirip bana ders anlatmazdı, belki sınıfını değiştirirdi, belki okulda karşılaşınca omzuma çarpıp giderdi, belki telefonuna bemi ismim ve soyismimle kayderdi,belki numarımı bile silerdi. Benim öğrendiğim ilk beş dakika içerisinde ezberlediğim numaranın sahibi olan kişi benim numaramı silerdi(bu cümleyi anlayana helal olsun, beyni yananlara selam olsun.).

Kolyemi kırmızı renkte görmeyi sevmiyordum. Hep mor renkli kalsın istiyordum. Ama kalbimin içine soksam yine kırmızı olurmuş gibiydi. Acaba Jin Hyung kalbimde değil miydi?
Ağlıyordum yine, bazen az bazen çok. Onun içindi bu gözyaşlarım. Ve en değer verdiğim şeye bakarak gözümü kapatıyordum, sadece bize ait olan kolyemize.

Ben böyleydim ama tek değildim. Jimin de benim gibiydi. Jungkook'un sevgisi onu yakıyordu. O da ağlıyordu, ya onun için ya da onun yüzünden. Ben hep ağlayacakmışım gibi geliyordu bana. Madem ben mutlu olamıyordum, o halde minnak arkadaşım mutlu olmalıydı...





<><><><><><><><><><><><><><><><><><><>

Umarım iyi yazıyorumdur. Destekleriniz için teşekkür ederim. Tam 888 kelime yazmışım. Bana göre iyi yazmışım djmsksmxksmmfme.

TAEJİN 'İ SEVİN.
SİZİ MORLUYORUM

💜 💜 💜 💜 💜 💜 💜 💜 💜 💜 💜 💜 💜 💜 💜 💜 💜 💜 💜

formidable | taejin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin