.
.
.
.
.
Okul açılalı iki hafta olmuştu. Haliyle Jin Hyung ile tanışalı da iki hafta olmuştu. Ona 'hyung' demek zorundaydım. Her ne kadar aynı sınıfa gidiyor olsak da, benden bir yaş büyüktü. Sanırım ilkokulda sınıfta kalmıştı.Onunla iyi geçinmeye başlamıştım. Biriyle arkadaş olmayalı uzun zaman olmuştu. Eğer annemle babam izin verseydi, arkadaşım olduğu için evimde parti verirdim.
Tamam, biraz abarttım. Her neyse...
Jin Hyung'un ilk günlerdeki tavırları artık yok gibiydi. İlk günlerde 'normal sınıf arkadaşı' gibi davranırken, şu sıralar biraz daha ilgili davranıyordu. Sanırım yavaş yavaş 'yakın arkadaş' oluyorduk. Bu iyi bir şeydi galiba, bana göre.
******
Jin Hyung ile teneffüs zilinin çalmasıyla bahçeye çıkmıştık. Onunla arkadaş olmanın bazı mükemmel avantajları vardı. Mesela onun yaşı büyük olduğu için, ona saygı duyuyorlardı. Yanında ben durduğum için bana da saygı duyuyorlardı. Ya da ona kantinden içecek getirdiklerinde bana da getiriyorlardı. Bu mükemmel hissettiriyordu.
"Jin Hyung!"
Biraz uzağımızdan gelen sesle, oturduğum bankta ikimizde kafamızı sesin geldiği tarafa çevirdik. Ben hala boş bakışlarımı bize yaklaşan çocuğa yöneltirken, Jin Hyung'un gülümsemesi büyüyordu.
"Chimmy!"
Chimmy mi?
Sonunda çocuk oturduğumuz bankın tam önüne gelip durunca, Jin Hyung ayağa kalkarak yeni gelen çocuğa sarıldı. Tabi ki de o an, içimden göz devirmek geçmiyordu...
Aslında çok uzun olmayan ama çok uzun süre sonra ayrıldılar. İçlerinden biri açıklama yapmak gereği duymuştu neyse ki.
"Taehyung, bu Jimin." dedi kolunu omzuna attığı çocuğu işaret ederken. "İlkokulda aynı okuldaydık." Jimin gülümsemeye başladı. Onun dolgun dudakları ve beyaz teni vardı. Saçları parlak siyah. Evet, oldukça tatlı ve sevilesi bir çocuktu amabu boyunun da oldukça kısa olduğu gerçeğini değiştirmiyordu.
Teneffüsün bittiğini belirten zil çaldığında sınıflarımıza ayrıldık. Ayrılmadan önce Jin Hyung ve Jimin, bir sonraki teneffüste aynı bankta buluşmak için sözleşmişlerdi.
******
Jimin, aynı bankta süren uzun bekleyişlerimizin ardından, okul binasının giriş kapısının önünde belirdi. Paytak ve ponçik bir şekilde bize doğru koşmaya başladı. Umarım bilerek yapmıyordur.
Sonunda yanımıza vardığında henüz nefes düzenini eski haline getirmeden konuşmaya başladı.
"Bir şey oldu... Onu gördüm.... Çok tatlı yüzü ve yumuşacık saçları vardı... Çok güzeldi..." Aralarda derin soluklar alıp vermiş, eski haline zar zor dönmüştü.
"Ne oldu Jimin? Sakin ol.."
Jimin ise soluklanmak için hafif eğilip, yine aynı hafiflikte kırdığı bacaklarına yasladığı kolları çekti. Artık kendini toparlayabildiğinde, konuşmaya başladı.
"Sınıfa gittiğimde herhangi bir sıraya oturdum. Yanımdaki çocuk uyuyordu. Onu merak edip yüzüne doğru eğildim. Ve o an" konuşmasına kalbini tutarak devam etti. ".. o an nefesim kesildi resmen. Kalbim hala hızlı atıyor. Çocuk çok tatlı, yakışıklı, sevimli, güzel ve çekiciydi."
Bir insan aynı anda nasıl bu kadar özelliğe bürünebilirdi ki?
"Ayrıca ince dudakları ve ön dişleri sayesinde tavşana benziyordu."
Tavşan mı? Tavşan, tavşan... Peki ya bu kişinin Jeon Jun-
İç sesim başka bir sesle kesildi."Ve sanırım adı Jeon Jungkook..."
Artık konu ile konuşmamız bittiği sırada Jimin hemen konuşmaya başladı.
"Jungkook'u gördüm, ben gidiyorum onun yanına. Görüşürüz!" dedi ve gitti. Açıkcası ilk görüşte aşka inanmıyorum. Bana ilk görüşte aşık olanlar, kişinin dış görünüşüne aşık oluyor, yani fiziksel özelliklerine. Eğer ben öyle biri olsaydım çoktan Jin Hyung'a karşı farklı hissederdim.
Biraz sonra yanımdan sahte öksürük sesleri duydum.
"Taehyung..."
Jin Hyung'un bana seslenmesiyle oturduğum bankta ona döndüm. Devam etmesi için kafamı hafifçe salladım. Ardından eli, cebine uzandı ve küçük bir kutu çıkardı.
Kutunun içinden iki farklı renkte kolye çıktı, kırmızı ve mavi.
"Bunları ikimiz için yaptırdım. Yani bizden başka kimsede yok. Olamaz zaten çünkü bunların özel bir gücü var."
Dediği şeyle dikkatim sonunda dudaklarından çekildi ve kolyelere baktım. Belki inanmazsınız ama ikisi de mor olmaya başladı. Dikkatimi fazlasıyla çekmişler ve ağzımın birazcık açılmasına sebep olmuşlardı. Jin Hyung'un kıkırdaması kulaklarıma ulaşmıştı.
"Bu kolyeler birbirlerine yakın durduklarında mor renkli oluyor. Hani biri mavi biri kırmızı ya, bu iki renk birleşince mor olur, o yüzden."
"Bunlar çok güzel."
"Ben de öyle düşünüyorum. Bunlardan kırmızı olanını senin takmanı istiyorum, tabi rahatsız olmazsan."
Hızlı bir şekilde kafamı iki yana salladım. "Hayır hayır, rahatsız olmam."
"Pekala..."
Jin Hyung bana doğru yaklaştı ve elindeki kolyenin iki ucunu, iki yanımdan geçirdi. Kolyenin uçlarını ensemde birleştirmek için bana oldukça yaklaşmıştı, sarılıyormuş gibi duruyordu. İtiraf etmek gerekirse kokusu annemin kokusu kadar güzeldi.
İşi bittiğinde geri çekildi ve ben de kapalı gözlerimi hızlıca, fark ettirmeden açtım.
"Senin kolyeni de ben takabilir miyim?"
"Tabi, olur."
Bana yaklaşırkenki yavaşlığı bu sefer ben ona uyguladım. Yine kokusunu hissetmenin zaferiyle dudaklarım iki yana doğru kıvrıldı.
Kolyeyi taktıktan sonra bir süre oyalandım ve ardından ondan uzaklaştım.
"Hyung, teşekkür ederim." Jin Hyung ise kollarını açmış bana yaklaşıyordu. Bu komiğime gitmişti. Aynı gülümsemeyle ben de ona yaklaştım ve zaten aramızdaki ölçmeye gerek duyulmayan mesafe ikimizin de birbirimize yanaşmasıyla kısa sürede kapandı.
O beni mutlu ediyordu. Esprileriyle, davranışlarıyla, sesiyle, gülüşüyle, kokusuyla, varlığıyla mutlu ediyordu. Herkesin sahip olmak isteyeceği ama sadece benim sahip olduğum özel bir arkadaş...
<><><><><><><><><><><><><><><><><><><><><>
Selam!
Bu aralar eski bölümleri güncelliyorum. Yıllar sonra bakıp da 'No kodor do crongo yozmoşom boylo' dememek için.
Her neyse, Taejin'le kalın.
SİZİ SEVİYORUM VE SİZİ MORLUYORUM
💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜
ŞİMDİ OKUDUĞUN
formidable | taejin
Fanfiction[Tamamlandı] Taehyung ve Seokjin ortaokuldan beri arkadaştı. Taehyung, en çok Jin Hyung'unu çizmeyi sevdiğini fark ettiğinde bir şeyi daha fark etti. Çocuk kalbine sığdırdığı aşkından bir gün uzaklaşmak zorunda kalacağını bilemezdi. -Burada benimle...