Bölüm 13

1.2K 139 43
                                    

~Taehyung ~

"Jin Hyung beni hiçbir zaman sevmeyecek. Eğer o beni sevmiyorsa ben onu unutmaya çalışacağım, onu sevmeyeceğim."

Gölün karşısına geçmiş, suya karşı haykırıyordum içimdekileri. Şu an bu söylediklerim sadece aklımdan geçendi. Kalbimden geçen bambaşkaydı, tamamen zıttıydı.

Bir yanım kendimi kandırdığımı, Jin Hyung'u sevmeyi bırakmayacağımı bir yanım da o beni sevmiyorsa benim de onu sevmemem gerektiğini söylüyordu. Aklım ve kalbim arasında boğuluyordum.

Aslında, okulun sonlarına gelmiştik,yaz tatili yaklaşmıştı. Eğer onu tatilde görmezsem ya onu unuturum ya da özleminden ölürüm. İki fikir de cazip gelmişti bana. Ama her iki yolun sonunda da mutluluk yoktu...

°°°°°°°

~Jimin~

Müzik odasında eğlenceli bir zaman geçirmiştik. Karaokenin ardından kaydettiğimiz şarkıyı dinledik. Açıkcası gerçekten sesim güzeldi tabi Jungkook'un sesinin yanında sönüktü.

Müzik odasından çıktığımızda adımlarımız sınıfımıza yönelmişti. Aramızda tuhaf derecede bir sessizlik vardı, konuşmuyorduk. Ama sanki Jungkook'a daha çok yaklaşsam kalbinin sesini duyabilecektim.

Sınıfa gitmek istemiyormuşçasına yavaş yavaş ilerliyordu. Ben de adımlarına eşlik ediyordum aynı yavaşlıkta. Sonunda sınıfın önüne geldiğimizde bakışlarının ben de olduğunu hissettim.

Kafamı sola çevirmemle Jungkook'un boynuyla karşılaşmam bir oldu. Yutkunmuştu ve ben o manzaraya şahitlik etmiştim. Kafamı yavaşça yüzüne doğru kaldırdım. Gözlerimiz buluşmuştu. Yüzünde en ufak bir mimik yoktu. Ama bakışları çok derin ve sıcaktı, tıpkı onun yanında olduğu zamanki kalbim gibi.

Onun bana baktığı gibi ben de ona bakmaya başladım. Bir süre sonra gülümsemesiyle beraber tavşan dişleri ortaya çıktı. Bu ikinci manzarayı yüreğime sindirmeye çalışırken aniden elimde bir sıcaklım hissettim.

Gözlerimi tavşan dişlerden ayırıp ellerime indirdim. Bu manzara... Bu manzara çok çok çok güzeldi. Jungkook'un biçimli ve güzel ellerinin arasındaki benim kısa ve hafif tombul ellerim...

Şoku atlatmanın ardından tekrar gözlerimiz buluştu. Bu sefer ikimiz de en samimi şekilde gülümsüyorduk.

"Jimin-shi, bencilim derken yalan söylemiyordum. Zorunlu olmasan bu okula bile zor gönderirdim seni. Senin gibi harika bir şeyi gören okuldakiler seni bana bırakmazlar. En iyisi böyle hep el ele olmak. Böylece senin kime ait olduğunu anlarlar."

Bu sözlerden sonra hala nasıl bayılmadığımı hatırlamıyorum. Bana mı öyle geliyordu yoksa bu çocuk alttan alttan 'Sen benimsin' mi demeye çalışıyordu?

" A-anlamadım. Ben bi-birine mi aitim? "

" Evet, Jimin-shi. Sen benimsin. "

Ne büyük şanslılık ki zil çaldı! Jungkook, ayrılmayan ellerimizle beraber sınıfın kapısına ilerledi. Sırada yanında oturan çocuğun kalkmasını söylemesiyle çocuk bunu bekliyormuş gibi kalktı. Çarpraz sırada yer alan eşyalarımı sırasının boşta kalan yanına koydu.

"Eveeeet Jimin-shi. İşe başka birinin yanında oturmamanla başlamış bulunuyoruz. Hadi, yeni sırana ve yeni sıra arkadaşına 'Merhaba' de. Ya da dur ;yeni sırana 'Merhaba' de, yeni sıra arkadaşına kocamaan sarıl."

Anın verdiği mutluluk ve Jungkook'un kocamaan gülümsemesinin etkisiyle sarıldım karşımdaki çoçuğa. Ona aşıktım, onu seviyordum. Bu anlar, çok fazla güzel anlardı. Kalbimde Jungkook'un yokluğunu doldurmaya çalışan karanlıkta beliren, küçük bir umut ışığının yandığı ilk anlar...

formidable | taejin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin