"Biz hala neden beraber takılıyoruz?"
"Çünkü Hyung, bizler yakın arkadaşız."
"Ama ne sen Jimin'le yakın arkadaşsın ne de ben Jin'le yakın arkadaşım."
"Taehyung hadi ama, onlar bizim yakın arkadaşlarımız. Tabi ki beraber takılacağız." Jin'in bu sözleri üzerine koluna sarılıp daha çok sokuldum yanına.
"Ama biz ne zaman yanlız kalacağız?" dudağımı bükerek söylediğim cümlenin sonunda Jin kollarını bana sararak bedenlerimizi birleştirmişti. Saniyeler sonrasında karşımızdan gelen yalancı öksürük sesleriyle bakışlarımızı sesin geldiği yöne çevirdik.
"Aile var, ayıp ayıp. Jungkook etkileniyor bu görüntülerden. O daha küçük!"
"Farkında mısın Jimin ama siz de sarılıyorsunuz, burada olmasak neler yapardınız kim bilir?" Jin, Jimin'e karşılık verip bizi savunduğunda daha çok sarıldım ona, mümkünmüş gibi.
Zilin çaldığını duyduğumuzda arka bahçedeki banktan ayrılarak okul binasına ilerledik. Jin'le sevgili olduğumuzdan bu yana bir hafta geçmişti. Şimdi sadece sevgili değil, yeri geldiğinde en yakın arkadaş gibi de davranıyorduk birbirimize karşı.
Duygularımız yabancı değildi bize ama davranışlarımızı yadırgıyorduk ister istemez. Ama bu kötü anlamda olmamıştı hiçbir zaman. Sadece her günümüzün beraber geçmesi, hep yan yana olmamız, ona istediğim gibi sarılmam, beni istediği zaman öpmesi yaşadıklarımızı bir rüya gibi kılıyordu bize.
Onu unutmayı göze alacak kadar imkansız olduğunu düşündüğüm kişiye onu sevdiğimi her gün haykırmak ve bana her seferinde mutlulukla, aşkla bakan gözlerle karşılaşmak çok güzeldi.
Bazen öyle bir anlar oluyordu ki; koskoca okul bahçesinde sadece ikimiz varmış gibi dakikalarca birbirimize bakıyorduk. O anlarda ikimizden de ses çıkmıyordu. Kelimelerin hepsinin birleştiği 'aşk' kelimesini, dile getirmek yerine gözlerimizden okuyorduk.
İşte bu mutlu anlarımızın sonu her zaman ya okul zili ya da nöbetçi öğretmen oluyordu. Bazen de bizi merak eden annelerimizin çaldırdığı telefonlarımızın sesi. Tüm bu etkenlerin hiçbiri, mutlu anıların mutlu sonla bitmesine engel değildi.
Sıralarımıza oturmuştuk. Jin hala Namjoon'un yanında oturuyordu. Namjoon Hyung'dan özür dinlemiştim, asıl suçlunun benim olduğumu defalarca kez söylemiştim. Sonunda kendisini ezdirdiği duygularından kurtarmayı başarmıştım, suçlu olmadığına ikna etmiştim.
Sıkıcı başlayan ders, sıkıcı devam ederken gözüm boynumdaki mor renkli kolyeme kaymıştı. Kolyemin tekrar boynumda olduğunu için de, mor olduğu için de mutluydum. Kolyeme ne zaman baksam ilk karşılaşmamız gelirdi aklıma, Jin ile. Artık o anı gelmiyor, yaklaşık bir hafta önce, Jin'in kapısının önünde ve koridorunda yaşadığımız anlar geliyor.
"Evet, gençler, dersin sonuna geldik. Okul tatili yaklaştığı için, bu sene onbirinci sınıflar için kamp düzenlenecek. Üç gün, iki gece sürecek. Katılmak isteyenler idareden izin kağıdı imzalatıp üç gün içerisinde getirsin. İyi dersler."
Öğretmen zilin çalmasıyla sınıftan çıkmıştı, son dediklerini düşündüm. Aslında hep heveslenmiştim kampa gitmeye, özelliklede çok sevdiğim biriyle. Okulumuzda sadece onbirinci sınıflar için yapılıyordu kamp. Bu fırsatı kaçırmamalıydık.
" Seokjin-shi, gidiyoruz değil mi kampa?"
"Seokjin-shi mi?"
"Pardon, Jin Hyung..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
formidable | taejin
Fanfic[Tamamlandı] Taehyung ve Seokjin ortaokuldan beri arkadaştı. Taehyung, en çok Jin Hyung'unu çizmeyi sevdiğini fark ettiğinde bir şeyi daha fark etti. Çocuk kalbine sığdırdığı aşkından bir gün uzaklaşmak zorunda kalacağını bilemezdi. -Burada benimle...