SIX.

1K 90 33
                                    

𝐂 𝐇 𝐀 𝐏 𝐓 𝐄 𝐑  𝐒 𝐈 𝐗 我不能離— 𝐉𝐄 𝐍𝐄 𝐏𝐄𝐔𝐗 𝐏𝐀𝐒 𝐕𝐎𝐔𝐒 𝐐𝐔𝐈𝐓𝐓𝐄𝐑

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

𝐂 𝐇 𝐀 𝐏 𝐓 𝐄 𝐑  𝐒 𝐈 𝐗
我不能離— 𝐉𝐄 𝐍𝐄 𝐏𝐄𝐔𝐗 𝐏𝐀𝐒 𝐕𝐎𝐔𝐒 𝐐𝐔𝐈𝐓𝐓𝐄𝐑

"Yeter artık, saçmalıklarını çekemeyeceğim daha fazla!" Telefonumu sertçe duvara doğru attığımda, sinirden akan gözyaşlarımı silmiş ve hızlı adımlar ile kapıya yönelmiştim. Eve dahi yeni gelmeme rağmen yine kendimi dışarıda bulmuştum. Evimizin olduğu yerden hızla uzaklaşırken, her attığım adımda sanki içimdeki sinir artıyordu. Böylece gözyaşlarım da artıyordu.

Bir süre yürüdükten, derin derin nefesler aldıktan sonra aslında sinirden çok üzüntü hissettiğimi anlamıştım. Yorulmuştum, hem fiziksel hem de ruhsal olarak. Ardı ardına akan gözyaşlarıma hıçkırıklarım da eklenmişti.

Hava oldukça kararmaya başladığı için biraz üşümeye başlamıştım. Üzerimde sadece kısa bir şort ve üzerine giymiş olduğum omuzları açık beyaz bir üst. Yanıma telefon bile almamıştım. Şu an tam olarak nerede olduğumu bile bilmiyordum.

Ve artık yürümekten bile yorulmuştum. Kaldırım kenarına oturarak bacaklarımı kendime çekmiş ve kollarımı etraflarına sardıktan sonra başımı dizlerime yaslayarak yaşadığım duygu karmaşasını ağlamaya devam ederek dindirmeye çalıştım.

Sorunum neydi bilmiyordum ama son zamanlarda fazlasıyla dolmuştum, cidden dolmuştum. Sürekli en küçük şeye ağlıyor veya sinirleniyordum. Sinirlenince bile sonradan ağlıyordum. Bunalıma girmiş gibiydim çünkü canım hiçbir şey yapmak istemiyordu.

Yaklaşık 25 dakika önce annem ile büyük bir kavga ettim. Neden mi? Çünkü gurursuz tavırları var. Gurursuz olması beni bile incitiyor, utandırıyordu. Onu bilmem kaç kez aldatmış olan babam'a yalvarıyordu, onun için ağlıyor ve sinirini bizden çıkartıyordu. Birkaç kez intihar etmeye de kalkmıştı.

Bundan yoruldum.

Onun canını yakan bir adamın peşinden koşması ve çocuklarını hiçe sayması beni fazlasıyla yordu. Artık bunu kaldıracak gücüm bile yoktu sanki çünkü kardeşlerime anneliği ben yapıyormuşum gibi hissediyordum.

Bunları düşünmek, kendimi ve kardeşlerimin nasıl hissettiğini düşünmek ağlamamı arttırıyordu. Cidden, neredeydim bilmiyordum ama ağlayışım tüm sokağı dolduruyordu.

Beni en çok üzen şey ise kimsenin bunu bilmemesiydi. Diğer aileler ile bir araya geldiğimizde, yemek yemeye gittiğimizde veya ara sıra düzenlenen kutlamalarda karşılaştığımızda, benim ailem her şey yolundaymış gibi davranıyor.

Babam, annem'i seviyor gibi davranıyor. Sadece başka insanlar ve kameralar önünde ona dokunuyor, öpücüklerini tenine konduruyordu. Annem ise bizi seviyormuş gibi yapıyordu. Başka kadınların önünde üçümüzü de övüyor, asla yapmadığı şeyleri yapıyordu. Mesela saçlarımızı okşamak gibi.

Babam en azından bizi seviyordu ama ilgi gösteremiyordu, belki de istemiyordu bilmiyorum ama bu daha çok sürekli yurt dışında olmasından kaynaklanıyordu. O, annemden uzaklaşmak istiyordu.

Düşüncelere dalmış bir şekilde başımı yan bir şekilde dizlerime uzattığımda, yolun bir kısmında gözlerimi gezdirmiştim. Bu restoranların olduğu caddenin arka sokağıydı. Açıkçası buradı çöp doluydu. Gözlerimi çöplerin ve yolun üzerinde gezdirirken, hâlâ ağlamaya devam ediyordum fakat sakinleşmiştim.

"Öhöm, iyi misin?"

Kulağıma dolan öksürük sesinin ardından bana yöneltilen soru ile beraber yerimde fena şekilde zıplamıştım. İçimde o kadar büyük bir korku hissetmiştim ki az kalsın buna bile ağlayacak gibi olmuştum. Başımı kaldırarak tamamen siyahlara bürünmüş bedene baktığımda, bunun tanıdık biri olmasına karşı rahatlamıştım.

Bu jungkook'tu.

"İyiyim."

"Öyle görünmüyorsun ama."

"Seni neden ilgilendirsin?"

Oflayarak yanıma oturduğunda, cebinden çıkarttığı sigara paketiyle gözlerim ellerine kaymıştı. Üzerinde yara bantları vardı fakat kapatılmamış yaralar da vardı, eklemlerinde. Bu sanırım bir yerlere yumruk attığını gösteriyordu çünkü çok kötü görünüyordu, eminim canı çok acımıştır.

"İçer misin?"

Bana yönelttiği soruyla gözlerimi elinden çekmiş ve paketi bana uzattığını görünce başımı olumsuz anlamda iki yana sallamıştım. "Kullanmıyorum, sağ ol."

Omuz silkip paketten bir dal çıkartmış, ince dudaklarının ortasına sıkıştırdıktan sonra ucunu yakmış ve zehiri içine çekmişti. Dumanın nasıl dudaklarının arasından çıktığını izlemek hoşuma gitmişti, güzel bir görüntüsü vardı.

"Biliyorum, belki şu an canın ister diye sordum sadece." Aniden söylediği şeye karşı gözlerimi dudaklarından ayırarak gözlerine çıkartmış ve şaşkınca bakmaya başlamıştım. "Biliyor musun?"

"Hmhm."

Kafamın içerisini soru işaretleri doldursa da ona şu an sorularımı soracak bir güce sahip değildim, ne kadar süredir başımda bekliyordu bir fikrim yok ama kötü olduğum her halimden belli oluyordu sadece. Başkaları olsa beni soru yağmuruna tutardı, o ise sadece yanımda oturuyordu. Garip.

"Muhtemelen neden seni sorgulamadığımı düşünüyorsun, değil mi?" Dediği şeylere karşı dudaklarım aralanırken, içine çektiği dumanı dışarıya üfledikten sonra gözlerini benim üzerime dikmişti.

"Ne kadar çok ağladığına şahit oldum, sakinleşmişsindir zaten. Bana anlatmak isteseydin zaten başta bana 'iyiyim' diye yalan söylemezdin, seni zorlamayacağım."

"Neden buradasın o zaman?"

Her dediği şey ile beni daha çok şaşkınlıya uğratıyordu açıkçası, cidden garip birisiydi. Bazı dediklerini çözemiyordum bile. Çok geçmeden sorumu da cevaplamıştı zaten.

"Canım acıyor."

"Ha?" Ne saçmalıyordu bu? Ona sorduğum şey ile bunun ne alakası vardı tanrı aşkına? Küçülmüş ve kırmızı gözlerinden kafasının iyi olduğu zaten belliydi, fazla sorgulamamak lazım.

"Endişeleniyorum, senin için. Bu hâlde seni yalnız bırakamam, ağlaman ne kadar içimde bir şeyleri kopartsa da seni bırakamam."

Yıllar sonra yb attım, sabaha karşı olduğu için düzenlemeye falan üşendim bebişler. Boş zamanımda hallederim artık. <3

apricity 愛 jenkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin